iyi okumalarrr!!!
☆☆☆
kucağımda felix'in kedisi süt, karşımda tekli koltukta ters oturan felix ve anın tadını sessizce çıkaran ben.
biz kocaman bir aileydik.
"birinin seni sevdiğini nasıl anlarsın?"
sessizliği bozan yine felix oldu. bakışlarımı süt'ün birer bezelyeye benzeyen pembiş iç patilerinden ayırıp felix'e diktim.
bilmediğim yerden sormuştu. ben hiç sevilmemiştim ki, nereden bileyim?
"bilmem" omuz silktim. süt esneyerek patileriyle dizlerimi yoğurdu. sonra yere zıplayıp odanın içinde gezmeye başladı. "nereden çıktı ki birden bire?"
"of, bilmiyorum jisung" oturduğu yerden doğruldu. yüzü kızarmıştı uzun süre ters oturduğu için, güldüm. "changbin hyung çok garip davranıyor şu sıralar"
"öyle mi?" sırıtmamaya çalışsam da sesime yansıdı yaptığım ima. arkasındaki yastığı bana fırlattı felix. "ne sırıtıyorsun?"
"yakışırsınız da ondan" bağırdım. on metre açılan ağzıyla bana koşup üstüme atladı, boğuşmaya başladık. kahkahalarımın arasında üstümden itmeye çalıştım felix'i. nefes alamıyordum gülmekten.
"yakışır mıyız gerçekten?" dedi durularak. ciddi misin der gibi baktım yüzüne. "hiç yan yanayken dışarıdan nasıl göründüğünüzü düşündün mü?"
"nasıl görünüyoruz?" dudak büzdü.
"şaheser gibi" derin bir nefes alarak başını omzuma yasladı.
"garip davranışlardan kastın neydi?"
"bak, korumasız bir civciv gibi görünüyor olabilirim ama aptal değilim tamam mı?" işaret parmağını kendine doğrultarak gözlerimin içine baktı tekrar. "ben konuşuyorum gözlerini gözümden çekmeden soluksuz dinliyor, bir şeye gülerken durup dururken yüzüme dalıyor. sesleniyorum cevap yok, leyla olmuş. dalgaya da vuruyorum aşık mısın bana diye olsam nolur ki falan diyor diyorum abim bizi tavandan sallandırır. kapatıyoruz konuyu. sonra güzelim falan diyor, yani hep diyordu da aynı hissettirmiyor ne bileyim. nasıl desem? daha duygu yüklü mü denir? biri geçiyor yanımdan gülümsüyor diyelim ki geçen kişi hemen eli belimi kavrıyor kendine doğru çekiyor falan. bilemiyorum yani." istemsizce kahkaha atmaya başladığımda kolumu cimcikledi.
kulağa aşk gibi geliyordu.
"abin neden tepki göstersin ki?" birden ciddileştim. "en yakın arkadaşın kardeşine aşık olsaydı ne hissederdin?"
"eğer hisleri karşılıklıysa ve kardeşim üzülmeyecekse mutlu olurdum onların adına" dudak sarkıttım. "sen ne hissediyorsun changbin hyung'a karşı?"
"sadece onu sevdiğimi biliyorum" içini çekti. "ama nasıl bir sevgi olduğundan emin değilim"
"hiç kıskanıyor musun changbin hyung'u?" sorumla kaşları çatıldı. "tabii ki kıskanıyorum. ama ben arkadaşlarımı hep kıskanırım başkalarından. benden başka birileriyle yakınlaştıklarına üzülüyorum."
"onu sormuyorun" gözlerimi devirdim. "benim yanıma yakışıklı biri yaklaştığında kıskanır mısın mesela?"
"neden kıskanayım?"
"peki changbin hyung'un yanına yakışıklı veya güzel biri yaklaştığında kıskanıyor musun?" kaşları daha da çatıldı. cevap vermeyi reddettiğinde güldüm. "geçmiş olsun, çok geçmeden olursunuz siz"
"sus ya" yanındaki yastığı bir kez daha koluma çarptı felix. gülüşüm büyüdü.
"çok garip hissediyorum. senelerdir yan yanayız, birlikte büyüdük resmen. ama birden gözümdeki imajı değişti changbin hyung'un. daha çekici gelmeye başladı. neden böyle oldu ya? böyle olmaması gerekiyordu sanki, arkadaşız biz. ya her şey bozulursa? changbin hyungla arkadaşlığımızı bozmak istemiyorum. böyle de mutluyum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.