gunun 2. yeni bolumu bi onceki bolumu okumadiysaniz onu okuyup oyle gelin yoksa bisi anlamazsiniz tesekkurlerr
☆☆☆
bazı yerleri atlayarak gördüğüm rüyamı anlattığımda felix düşünceli bir şekilde durgunlaşmış nehri izliyordu. gözlerini kısarak bana döndü.
"iyi bir gözlemci misindir?" omuzlarıma bıraktığı cekete daha çok sarılıp kafamı salladım. hiç olmazsa ben öyle olduğumu düşünüyordum. "neden ki?"
"söylediklerinin çoğu yaşayabilenecek diyaloglarımızmış da ondan. karamel macchiato severim, vanilyalı donuta bayılırım. kırılgan göründüğümün farkındayım ama küçükken tekvandoda siyah kuşağa ulaşmıştım. yani güçlü sayılırım. changbin hyung gerçekten de bizim evden ve benim odamdan çıkmaz, abim üstüme çok titrer. soojin gerçekten de abimin arkadaşı ama benimle daha iyi anlaşır. hyunjin sanatçı ruhludur. sanki daha önce oturmuş uzun uzun konuşmuşuz da bunları öğrenmişsin gibi. çok garip." dudak sarkıttı. ben de bunu düşünüyordum ama çok büyük bir ihtimalle hepsi kampüste onlara kulak misafiri olarak zihnimde yer edinen diyaloglar veya gerçekten hyunjin'i izlediğim sıra gözlem yaparken fark ettiğim şeylerdi.
"sana sarılabilir miyim?" kafamı salladığımda dostane bir şekilde kollarını vücuduma sardı, ona karşılık verdim. "yaşadıkların için gerçekten çok üzgünüm. hiç kolay şeyler değil ama ne zaman istersen ne zaman kötü hissedersen konuşabiliriz artık. arkadaşız değil mi?" gülümsemeye çalışarak felix'i onayladım.
bazı şeyleri atladığımı söylemiştim. minho hyungla olan konuşmalarımızın hiçbirini anlatmamıştım mesela. neden bilmiyorum, çekinmiştim. ama en çok da o konuşmaların gerçek olmadığına üzülmüştüm galiba bilmiyorum. gerçekten güvende hissettirmişti, kanatlarını üstümde hissetmiştim. bir melek gibi.
"yanında kalacak birileri var mı? abimle konuşup seninle kalabilirim bugün, tabii beni misafir olarak ağırlamak istersen. evet demek zorunda değilsin." felix'in mahcubiyetle konuşması sevimli geldi. bir an için bütün hayatımı anlatabilecek kadar yakın hissettim onu kendime. ama gördüğüm rüyanın da bu düşüncem üzerinde etkili olduğunu biliyordum. beynim bir çukur çamurlu su kadar bulanıktı.
"teşekkür ederim, komşumuz var. sana zahmet olmasın."
"öyle konuşma" ellerini salladı. rüyamda da aynı jest ve mimiklere sahipti. "zahmet falan vermezdin."
biraz daha havadan sudan konuştuk. okula gelip gelmeyeceğimi sordu. bilmiyordum doğrusu. zaten son sınıf olduğum için derslerimde devam zorunluluğum yoktu.
rüyamda bunu fark etmemiştim işte. beynimin falso verdiği bir yer bulabilmiştim nihayet.
"numaramı vereyim sana" dedi felix ayağa kalkarak. artık gitmesi gerekiyordu sanırım. zaten o da üşümüştü, bugün çillerini kapatmadığı yüzü kıpkırmızı olmuştu. rehbere girip telefonumu felix'e uzattım. numarasını girip kendisini aradı. cebinde titreyen telefonu gösterip kıkırdadığında ben de onunla güldüm.
"o zaman görüşürüz" kollarını tekrar vücuduma sararak bana sarıldı, sarılışına karşılık verdim. "kendine dikkat et olur mu? saat geç oldu, dikkatli git"
"sen de" elimi salladım. minik adımlarla koşara gözden kaybolduğunda yürümeye başlamıştım.
eve yaklaşıyorken etrafın ıssız olması hiç hoşuma gitmemişti. belki de bir taksiyle dönmeliydim ama geç kalmıştım bunu düşünmek için. felix'e geri vermeyi unuttuğum cekete sarılarak nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım.
ama benim aklımdan geçen başıma gelirdi zaten. aksi mümkün olmazdı.
ayrıca hayatın beni kuklasıymış gibi oynatması yalnızca rüyalarıma özgü bir durum değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.