yirmi ikinci bölüm: bir insanın bir insana içi bu denli gitmemeli

1.5K 202 210
                                    

iyi okumalarr!!

☆☆☆

sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladığımda mışıl mışıl uyuyan sevgilimin göğsüne yaslıydım ve bu hayal ettiğimden de huzur vericiydi.

derin bir nefes alıp daha önce hiç yapmamışım gibi yüksek burnunu, şekilli dudaklarını, nefes alıp verdikçe şişen aralık dudaklarından kendini gösteren tavşan dişlerini, her birini teker teker öpmek istediğim kirpiklerini izledim hayranlıkla.

eğer minho'yu hiç tanımasaydım aşkın böyle bir şey olduğunu bilmezdim. bazen kafesinde çaresizce çırpınan kalbim o kadar ağırlık yapıyordu ki göğsüme şaşırıp kalıyordum.

bir insanın bir insana içi böylesine gitmemeliydi. benim gidiyordu.

ilk önce minho aşık olmuş olabilirdi ama ben de kötü düşmüştüm aşkının yoluna.

dudaklarımı büzüp çenesini öptüm. tüm yüzünü öpücüklere boğmaktı asıl isteğim ama uyanmasından korktum. çok huzurlu görünüyordu.

çıplak göğsünden yayılan sıcaklık beni kendine çekti, saati bilmesem de erken olduğunu farz ederek tekrar aşkımın koynuna sokuldum.

dün gece annem somin ablanın yanında kalacağını haber verdikten sonra ısrar etmiştim minho'ya yanımda kalması için. kucağında, öpücükleriyle boğulurken dünyanın en mutlu insanıydım ben. her ne kadar yaptığımız tek şey öpüşmek olsa da...

sanırım annemin bir anda fikrini değiştirip bizi basması ihtimalinden rahatsız olmuştu, bilmiyorum ama ileri gitmemiştik. erken olduğunu da düşünmüş olabilirdi, bu konuyu özel olarak sormak veya didiklemek gelmemişti o an içimden bilmiyorum. neden sevişmedik diye sorsam garip olurdu zaten. birbirimizi sevdiğimiz sürece elbet bir gün birlikte olacaktık. ne zaman olduğunun önemi yoktu.

şimdilik.

düşünmekten uyuyamasam da dudaklarım göğsüne yaslı şekilde ne kadar yattım bilmiyorum. ama hareketlenmeye başladı minho, oradan anladım uyanacağını. gülümsememek için büyük bir çaba sarf ederek ve ne yapacağını merakla bekleyerek gözlerimi kapattım.

iyice uyandığında kollarını belime sarıp burnunu saçlarıma yaslayarak derin bir nefes aldı önce. sonra biraz geri çekilip sessizleşti, galiba o da benim yaptığım gibi yüzümü izledi uzun uzun. ardından uzanıp dudaklarımı öptü, dayanamadım ve kıkırdadım.

"uyanık mıydın?" boğuk çıkan sesi, zaten sıcak olan kanımı daha da kaynatırken gözlerimi açıp kollarımı boynuna sardım. "uyanıktım"

"çok oyunbazsın" yanaklarımızı birbirine yasladı. sonra ısırdı beni, neşeli bir çığlık attım. "hyung"

kollarının arasından kaçmaya çalışsam da çığlıklarıma ve kahkahalarıma rağmen beni gıdıklayıp ısırıklarını yüzüme bırakmaya devam etti. bu anın ileride yalnızca bir anı olarak kalacağını bildiğimden onu itmeyi bırakıp sıkıca sarıldım. ama bu sefer de çığlıklarıma yetişen haru patileriyle dövdü minho'yu.

"düşman mısın sen bana?" yatakta yuvarlanıp haru'nun yüzünü mıncıkladı. haru, minho'dan gördüğü ani sevgiyle şoka uğrayıp heyecanla kucağıma koştu.

"kıskandı beni" köpeğimin beyaz tüylerini okşayarak üstümüzdeki yorganı tepikledim.

gülüşlerim hiç kesilmediğinden sıcaklamıştım.

"en çok ben seveceğim seni" dizlerinin üstünde emekleyip tekrar yanıma geldi minho, dişlerini gösteren haru'ya da dil çıkardı bir yandan.

"tamam, en çok sen sev beni" çenesini kavrayıp yanağını öptüğümde gülümseyişi büyüdü.

compass, minsung(✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin