iyi okumalarr!!☆☆☆
gözlerimi araladığımda bilmediğim bir yatakta, bilmediğim bir odadaydım. ağrı kesicilerin etkisi çoktan geçmiş olmalıydı, vücudum yine dökülüyormuş gibiydi ama ağrıdan uyanmamıştım. yağmur yağıyordu ve yatağın yaslı olduğu duvardaki pencerenin camlarına vuruyordu. böyle havaları çok severdim.
kapı çaldı ve içeriye ne zaman döndüğünü bilmediğim felix elinde bir tepsiyle girdi. "çoktan uyandın mı? ben de seni uyandırmaya gelmiştim sıcak bir şeyler yemen için"
"ne zaman geldin?" gözlerini kıstı ve yatağa yaklaşıp tepsiyi dikkatli bir şekilde yatağın üstüne bıraktı. "bilmem, oluyor bir yarım saat kadar"
"sen mi taşıdın beni buraya?" cıkladı ve yatağa doğru bir sandalye çekti. "abim taşımış" kafamı salladım. en son koltukta sessizce oturduğumu hatırlıyordum, büyük ihtimalle yorgunluktan sızıp gitmiştim. "tanışıyormuşsunuz, bilmiyordum"
"ben de minho hyung'un senin abin olduğunu bilmiyordum"
"pek benzemiyoruz değil mi?" kafamı salladım. "abinle de dün tanıştık ayrıca"
"dün mü tanıştınız?"
"yani tanıyordum kendisini ama ilk defa sohbet etme fırsatımız oldu diyeyim" güldü ama bir şey söylemeden tepsideki çorbayı karıştırmaya başladı. "ağrı kesicilerini tekrar içmen gerekiyor. ağrın var değil mi?" onu onayladım.
gerçekten ağrım vardı.
"nasıl geçti doğum günün?" felix'in üfleyip bana içirdiği çorbayı tadarak ağzımı şapırdattım. minho hyung bana tavuk çorbası içirmişti ama felix'in içirdiği çorba farklıydı. mercimek çorbasıydı, sanırım?
"çok güzel" gülümsedi. "dans ettik changbinle"
"nasıl bir dans?" fısıldayarak konuşmaya başladığı için fısıldayarak konuştum. kıkırdadı. "yani, bilmiyorum. yakındık bayağı. heyecanlandım."
"normalde de diğerlerine göre daha yakınsınız sanırım?"
"changbin ve abim arkadaşlar. biz zaten oradan tanışıyoruz."
"abinin kalbine indirmeye mi çalışıyorsun?" gülerek sorduğumda ağzımı kapattı ama canımı acıtmış olabileceğini düşünerek elini hemen geri çekti. "ay, özür dilerim. unuttum bir an için. acıdı mı?" kaşlarımı kaldırıp indirdim acımadığını söyleyerek.
sonra güldü. "duysa kızar bana"
"o yüzden mi fısıldayarak konuşuyoruz?" beni onayladığında dudak büzdüm.
"belki abinle konuşsan aranızı yapar?"
"imkansız. abim çok kıskanç. hyunjinden bile kıskanıyor beni" kaşlarımı çatmamaya çalışarak sordum. "hyunjin ne alaka?"
"sen ona soğuk nevale dediklerine bakma," dedi gözlerini devirerek. "çok yapışıyor bize. abim de benimle flört ediyor sanıp kızıyor ama alakası yok. herkese öyle halbuki, grubun içindeki herkese öyle doğrusu."
belki de bu hyunjin'i neden kardeşimin arkadaşı olarak değil de öğrencim diye tanıtmasını açıklardı.
bir an için ne kadar felix olmak istediğimi fark ettim.
"sence changbin de bana karşı bir şeyler hisseder mi bir gün?" sorusunu duyunca daldığım düşünce havuzunda boğulmaktan son anda kurtularak felix'e baktım. "ne?" ne dediğini duyduğumu bildiğinden beynimin söylediği şeyi algılamasını bekledi birkaç saniye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.