iyi okumalarr!!!
☆☆☆
"belli oluyor değil mi?"
aynadan umutsuz bir şekilde kendime baktım. eşek sudan gelinceye kadar dövülmemin üzerinden iki gün geçmişti ve bugün günlerden çarşambaydı. dönem daha yeni başlamış olmasına rağmen devamsızlığımı nasıl bu kadar çabuk bitirebilmiş olmamı ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
bilmeniz gereken tek şey felix'in bana verdiği güya 'ultra yüksek' kapatıcının bile yüzümdeki morlukları gerçek anlamda gizleyememesi. şişlikler inmişti ama dayak yediğim hâlâ gözle görülür şekilde belli oluyordu.
felix beni kırmamak için dudaklarını bastırıp soruma cevap vermese de ben anlamıştım. ama bu saatten sonra yapabileceğim bir şey yoktu çünkü derse geç kalacaktım biraz daha oyalanırsam.
"abim gelecekti bizi almaya ama gelemeyecekmiş" evet, bir de bu mesele vardı. o gün minho hyung'a hyunjin'i anlatmasını rica ettiğimden, belki biraz zorladığımdan, beri karşılaşmıyordum kendisiyle. sabah uyandığımda yatakta yoktu. eve geliyor muydu ondan bile emin değildim ama geliyorsa da karşılaşmıyorduk. sanırım gerçekten aşıktı hyunjin'e.
böyle şeyler yaşayınca bütün hevesim kaçıp gidiyordu benim. mesela bugün hyunjin'i görmek istemiyordum.
eğer söyleseydi aradan çekilirdim. yeni arkadaş olduğum birini kaybetmek istemiyordum evet. benim tabiatım böyleydi. maalesef.
"otobüsle mi gideceğiz?"
"hayır, chan hyung bizi alacakmış. çıkalım hadi." ayakkabılarımı zorlukla giyip asansöre yürüdüm. ayağa kalkacak kadar iyi olsam da hâlâ eğilip kalkarken veya yürürken canım acıyordu.
"yanında olduğumdan haberi var mı?"
"hayır"
"zahmet olmasın"
"saçmalama" bana garip bir bakış attı. "chan hyung da changbin hyung da seni seviyorlar. o gün kafeye geldiğimizde fark etmedin herhalde?"
"birkaç kez şarkılarını yapım aşamasında yardım etmiştim. ondandır."
"her neyse" omuz silkti ve zemin kata indiğimiz için asansörün kapısını ittirerek yürümemi işaret etti. "sonuç olarak, seviyorlar ve önemli olan bu."
yanımda hoplaya zıplaya yürümesini izledim gülerek. apartmanın kapısını açıp dışarı çıktığımızda havaya göre biraz kalın giyinmiş olduğumu fark ettim. felix'in bol kesim beyaz kumaş pantolonlarından birini, beyaz bir gömleğini ve siyah süveterini giymiştim. kirinden kit demiş siyah topuklu converselerim kombinimi tamanlıyordu, sanırım? felix benim kışlık kombinime tezatla karnını açıkta bırakan siyah bir crop ve bej rengi paraşüt bir pantolon giymişti. postallarıyla birlikte çok hoş görünüyordu kombini.
"çok yavaşsın" koluma girerek bana destek olduğunda güldüm.
"ne zaman burada olurmuş?"
"burada zaten" ileride park halindeki siyah mercedesi gösterdi.
arabanın yanına ulaştığımızda felix arka kapıyı açıp içeri geçti ve benim de oturmam için kapıyı tuttu.
"ne ara sabahın köründe buluşacak kadar arkadaş oldunuz bakayım siz?" chan hyung bana döndü ve yüzümü inceledi. dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek üzereydim ki hyunjin'in ön koltukta oturduğunu görerek elektrik çarpmışa döndüm.
bana dönmemişti bile. neden benden bu kadar nefret ediyordu bilmiyorum ama kalbim kırılıyordu.
halbuki onu sevmekten başka hiçbir şey yapmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.