son kez iyi okumalarrr!!!
☆☆☆
hayatımın tam anlamıyla değişmesinin üzerinden neredeyse bir sene geçti. yani eylüle sadece 3 ay var ama konumuz bu değil.
demek istediğim anneannemin vefat etmesinin, minho'nun bir şekilde hayatıma girmesinin, annemin beraat etmesinin, daha huzurlu bir hayat yaşamaya başlamamın üzerinden aylar geçti ve nihayet bugün mezun oluyorum.
aylar öncesinde mezuniyete katılmam dahi söz konusu değilken şimdi minho'yla birlikte katılıyorum.
daha mutlu olamam. ve bunu gerçek anlamda söylüyorum.
kazuha'yla çıkmaya başladıklarından beridir arkadaş olduğumuzu hatırlayan yunjin yine sabahın köründe bizim evin kapısının önünde aldı soluğu, dedikodu yapmaya gelmiş olmasına rağmen evin içinde haru'nun peşinden koşuyor bir yandan da annemin yaptığı vişneli cupcakelerden yiyor.
saçma bir dejavu yaşıyorum bu sahneyle alakalı.
yunjin'in de mezuniyeti bugün, üstelik felix ve hyunjin'in de katıldığı dans yarışmasının bugün sergilenecek performanslarının ardından yunjin sahne alacak. kazuha'nın bale ekibinin arkasında koroda. orkestrada olan hocalarım piyano çalmam için bana da teklif getirseler dahi sahne stresini yaşamak yerine seyirci koltuğunda minho ile oturmayı tercih ettim ben.
hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri de buydu.
koşuşturmaları başımı döndürmeye başladığı için yunjin'in terliğini kaçıran haru'yu aniden sıkıştırıp kucakladım. "sen hâlâ evine gitmiyor musun?"
haru hazırlıksız yakalandığı için terliği düşürdü, yunjin de çenesi yere düşerken elini kalbinin üstüne götürdü ve şaşkınlıkla bana baktı. mutfakta bizi izleyen annem ayıplayan bakışlarını gönderdi bana. "öyle söylenir mi?" dedi dudaklarını oynatarak. omuz silktim.
"bana mı diyorsun?"
"haru'ya diyemeyeceğime göre?" güldüm. yunjin sarı saçlarını omuzlarının üstünden savurup ellerini beline yerleştirdi.
"bayağı bayağı kovuyorsun yani beni evden?"
"ne kovması ya sen salak mısın? sahnen yok mu bugün senin gidip hazırlanman falan gerekmiyor mu?"
"gerekiyor" sanki uykudan uyanmış gibi gözlerini kırpıştırdı yunjin. bu kadar alık oluşu beni benden alıyordu sahiden. "saat kaç oldu ki?"
"neredeyse on iki buçuk"
"hadi ya oldu mu o kadar?" maalesef der gibi omuzlarımı ve avuç içlerimi yukarıya doğru kaldırdım.
"gidiyorum ben, hazırlanmam lazım. çok geç olmuş, hiç söylemiyorsun da."
"söylüyorum ya işte" dedim gülerek. haru'nun salyalarının üstünde olduğu terliğini bir iğrenme ifadesiyle havaya kaldırdı. ne yaptığını gören annem güldü. ben de öyle.
"iğrenç"
"istersen benim terliklerimden birini giyebilirsin kızım, sonra uğradığında bırakırsın" dedi annem bizimle birlikte kapıya yürürken.
"teşekkür ederim, bugünlük öyle yapayım sonra geldiğimde getiririm söylediğiniz gibi."
annemin terliklerinden birini ayağına geçirdikten sonra haru'nun beyaz kafasını okşadı yunjin. "yaramaz köpek"
"senden akıllı" dedim koluna vurarak. bir süre didiştik kapıda, anneme sarılıp beni yanaklarımdan sulu sulu öptükten sonra evine doğru yürümeye başladı. arkasından kapıyı kapattım. haru nihayet kucağımdan özgürlüğe kavuşmasının sevinciyle deli danalar gibi koşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanficsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.