iyi okumalarrr!!!
☆☆☆
arka planda bütün yapımını benim üstlendiğim şarkı akıp giderken nefes nefese açık renk parkenin üstüne uzandım ve aynadan beni izleyen sevgilime bana söylenmesin diye yavru köpek bakışlarımı atmaya başladım.
uzun zamandır bu kadar yorulduğumu hatırlamıyordum.
son birkaç gündür, daha doğrusu bir haftadır projem için gerekli olan dansın son kısmını çalışıyorduk. koreografinin son kısmı aynı zamanda en zor kısmıydı. minho'dan değiştirmesini de isteyemiyordum çünkü defalarca değişikliğe gitmiştik zaten ve bu hali içlerinden en kolay olanıydı. güya...
bir kez daha değişiklik yapmanın mümkün olmadığını söylemişti minho. bay park mükemmeliyetçiydi ve bir sonraki değişimde okulumun bir dönem daha uzaması muhtemeldi.
gerçi son kısmı bir türlü oturtamadığım göz önünde bulundurulduğunda iki türlü de okulum uzayacaktı galiba.
"çok mu yoruldun?" minho beni kucakladığında kafamı göğsüne yasladım. bana kıyamadığını hissetmek... bilmiyorum, çok değerli hissettiriyordu. ne zaman kollarını etrafıma sarsa huzur buluyordum.
"çok yoruldum" yorgun bakışlarımı gözlerine çıkardım. aralık dudaklarıma uzandı. dudaklarımız birleştiğinde susuzluğum uçup gitti.
"o zaman bugünlük burada bitirelim" dedi saçlarımı okşayarak. "zaten saatlerdir çalışıyoruz. yorgunken sadece yokuş aşağı gideriz, bize bir faydası olmaz."
"teşekkür ederim" kollarımı boynuna doladım minho'nun. kolu belimi daha sıkı sardı.
"biraz böyle durabilir miyiz?" hâlâ nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken yanağıma uzun bir öpücük bıraktı minho. "olur bebeğim"
"bana böyle şeyler söyleyince daha çok aşık oluyorum sana" terli alnımı minho'nun göğsüne gömdüm. "komik değil mi?"
"nasıl şeyler mesela" güldü. parmakları ensemdeki saçları kavrayıp okşamaya başladığında kediymişim gibi hissettim kendimi. minho'nun kedisiymiş gibi. "bebeğim?"
"ya minho!" yumruk yaptığım elimi çok da sert olmayacak şekilde koluna geçirdim. gülüşü kahkahaya evrildi. "ne var?"
"çok seviyorum seni" kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. gülümseyişi suratına mıhlandı. avuçları yanaklarımı hapsettiğinde bakışlarım yumuşadı. "ben de seni çok seviyorum jisung"
aşk garip şeydi. minho'nun hayatımda olmadığı zamanları düşündüğümde bomboş yaşıyormuş gibi hissediyordum şimdi. sevmeyi de sevilmeyi de minho öğretmişti bana.
birbirimize bakarak öylece ne kadar oturup kaldık bilmiyorum ama minho sırtımı şefkatle her okşadığında dinlendiğimi hissettim. sadece minho'nun yanında olmak bile birçok yönden yaralarımı sarıyor ve beni iyileştiriyordu.
"buradan sonra bir şey yapacak mısın?"
"ne gibi?" minho'nun kucağından indim ve emekleyerek sırt çantama uzandım su şişemi alabilmek için.
"bilmem, bir planın var mı diye soruyorum?"
"yoo, ne planım olacak?" şişenin kapağını açıp sudan büyük bir yudum aldım. içim yanmıştı saatlerdir dans etmekten. havalar da iyice ısınmaya başlamıştı, hiç çekilmiyordu bu havalarda dans etmek.
"diğer projeyi ne yaptınız? hani şu sınıf arkadaşınla olan." minho'nun yüzünü buruşturma şekline güldüm. hâlâ içinde bir yerlerde beomgyu'ya gıcık olduğunu biliyordum. sebebini bilmesem de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.