Evan'dan;Yüzüme çarpan buz gibi suyla gözlerimi açtım. Hızla yerimde doğrulmaya çalıştım. Verdiğim bu ani tepki vücuduma dolanmış iplerle son buldu. Eğilip baktığımda dallardan oluşan kalın bir iple ağaca bağlı olduğumu farkettim. Elf işi bir şeye benziyordu. Bunun yanında ayrıyeten bileklerimde bir zincir vardı. Büyüyle çözmeye çalıştığımda işe yaramadı.
Kaşlarımı çatıp kafamı kaldırarak karşıma baktım. Karşımda gölün kenarında oturan, sivri kulakları ve ellerinde kılıçlarıyla bir grup elf vardı.
Doğru tahmin etmiştim.
Ama neden bağlı olduğumu anlayamıyordum. Biraz düşününce son yaşananlar aklıma geldi. Ria'nın elini içine soktuğu tablo tekrar parıldamış ve bizi içine çekmişti. Nereye geldiğimizde dair bir fikrim yoktu. Panikle Ria'yı görebilmek için etrafıma baktım. Tek başımaydım. Bu yüzden hızla adamlara döndüm.
" Yanımdaki kırmızı saçlı kız nerede? Ben neden bağlıyım ayrıca? Kuleye bunu rapor edersem neler olacağını biliyor musunuz! Veliahtlarına böyle davdanıldığını bilmek eminim diğerlerini delirtirdi."
Hala devam edecekken sözümü kesen oturduğu yerden hızla kalkıp gelen elften yüzüme yediğim yumruktu.
Sağlam bir yumruk.
Ağzıma dolan kanı yere tükürüp öfkeyle bana vuran elfe döndüm. Eğilip yakalarımı tutmuş konuşurken tekrar vurmaya hazırlanıyordu.
" Delirirlermiş! Hah! Jules gördün mü yolda sağlam bir parça bulmuşuz. Veliahtlardanmış hem de. Kafanı kesip cadı kulesine yolladığımızda delirmekten fazlasını yaşayacaklar zaten cadı."
Cadı kelimesini tükürürcesine söylüyordu. Sözlerini bir kahkahayla sonlandırdı. O konuşurken diğer elflerde yanına gelmişlerdi. Yüzümü buruşturdum.
Aptal elf kuleleri karıştırmıştı. Cadı kulesi yoktu ki. Diğer elf lafa girdi bu sırada.
" Baksana bundan bir tane daha varmış. Söyle bakalım diğeri nerede. Yolda yanlız yatıyordun."
Ria yoktu. Olmamasına sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim.
" Hangi cadı kulesinden bahsettiğinizi anlamadım var olan yıllar önce yıkıldı. Ayrıca ben büyücü kulesindenim. Yolda gördüyseniz esir mi almanız gerekiyordu. "
Adamlar dediklerimle büyük bir kahkaha kopartıp dalga geçmeye başladılar.
" Demek kıçını kurtarmak için büyücüymüş gibi davranacaksın. Sence senin kulenin bizlere yaptığı onca şeyden sonra bir cadıyı ayırt edemez miyiz? "
" Gördün mü Jules. Bu kırmızı saçlar ve gözlerle bizi kandırabileceğini düşündü. "
Biraz daha gülüştükten sonra adının Jules olduğunu öğrendiğim adam elindeki sopayla karnıma vurmaya başladı. Her ne kadar karşı koymaya çalışsam, büyü yapsam da bir türlü etki etmiyordu. Bir noktada aldığım darbelerden gözüm dönmüş, büyükannemin öğrettiği kan büyüsü gelmişti aklıma.
Ki bu oldukça ilginçti. Çünkü bu büyüden hoşlanmazdım. Böyle bir anda aklıma gelmesi açıkça tuhaftı. Büyülerimi engelleyen zincire bir bakış attım. İçimden bir ses yapmamı söylüyordu.
Eh, denemekten zarar gelmezdi.
Bakışlarımı yarı aralık bir biçimde hala sopasıyla darbeler indiren adama çevirdim. Gözlerimin parladığını hissediyordum. Damarlarındaki kana odaklanırken konuştum.
" O sopayı sana monteleyeceğim şerefsiz herif."
Ardından avucumu sıktım ve adamların vücudunda bulunan tüm kanın dışarı çıkışını izledim. Bunu yaparken içimde hissettiğim tarifsiz güçle bir an ellerim titredi. Önemesemedim. Karşımdaki tüm elfler kansızlıktan kuruyana kadar durmadım. Son elf önümde yere düştüğünde derin bir rüyadan ayılırcasına kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELÇİ
Fantasy"Mühür" İkisi de aynı anda konuştu. Nefesleri kesilmişti sanki. Zihinlerinden geçen yüzlerce kare kalplerini hızlandırıyor nefes almalarını zorlaştırıyordu. Bir an sonra kız yere çöktü. İçi içine sığmıyordu. Başını öne eğdi. Etrafına bakamıyord...