Asla çok atletik biri olmamıştım fakat vücuduma yayılan adrenalinin etkisiyle bacaklarımı daha hızlı hareket etmeye zorladım. Sokağın ucuna ulaştığımda yorulmaya başlamıştım. Nereye gittiğimi sanıyordum ki? Geçen sefer yurda yürüyerek döndüğüm yolu hatırlamıyordum ve telefonumu odamda bırakmak gibi bir aptallık yapmıştım.
Kendimi kanıtlamak için. Hyunjin'e bağlanmadığımı göstermek için. Peşimden koşarak, "Felix, dur!" diye bağıran Hyunjin'e, durdum. Olduğum yerde bekledim. Neden ondan kaçıyorum ki? Benimle neden oyun oynayıp durduğunu açıklaması gerekiyordu."Chan sana ne dedi?"
Ne? Ona döndüğümde sadece bir metre kadar uzakta olduğunu ve şaşkın bir yüzle bana baktığını gördüm, gerçekten duracağımı sanmamıştı. "Ne, Hyunjin! Benden ne istiyorsun?" diye bağırdım. Hem koşmaktan hem de hayal kırıklığından kalp atışlarım deli gibi hızlanmıştı.
"Ben..." İlk kez ne diyeceğini şaşırmış gibiydi. "Chan sana bir şey mi söyledi?"
"Hayır... neden söylesin ki?" Ona doğru bir adım daha atarak tam önünde durdum ve yüzüne bakarken öfke bütün benliğimi sardı.
"Üzgünüm, tamam mı?" dedi sakince. Gözlerime baktı ve elimi tutmak için uzandı ama eline vurdum.
Chan'le ilgili soruma aldırmamıştı fakat ben de umursamayacak kadar kızgındım. "Üzgün müsün? Üzgün müsün?" diye tekrarladım, sesim güler gibi çıkarken.
"Evet, üzgünüm."
"Cehennemin dibine git, Hyunjin." Dönüp yürümeye başladım ama yine kolumu yakaladı. Öfkeme daha fazla hâkim olamadım ve elim aniden kalkarak suratına sağlam bir tokat indirdim. Hareketime onun kadar kendim de şaşırmıştım ve neredeyse ona vurduğum için özür dileyecektim ama o benim canımı çok daha fazla yakmıştı.
Elini yüzüne götürerek kızaran yanağını yavaşça ovaladı. Öfkeli ve şaşkın gözlerle bana baktı. "Senin derdin ne be? Chan'i öpen şendin!" diye bağırdı. Yanımızdan bir araba geçti ve sürücü bize baktı ama ona aldırmadım. Şimdi kimin bizi izlediği umurumda bile değildi.
"Gerçekten beni suçlamaya çalışıyor olamazsın! Bana yalan söyledin ve beni aptal yerine koydun, Hyunjin! Tam sana güvenebileceğimi düşünürken beni aşağıladın! Minho'yla yalnız kalmak istiyorsan neden sizi rahat bırakmamı söylemedin? Hayır, bunun yerine daha fazlasını paylaşmak istediğini söyledin ve gece yanında kalmam için yalvardın
sadece beni kullanabilmek için! Amacın neydi? Ne kazandın. Ah, sakso dışında?" diye çığlık attım. Kelime dudaklarıma yabancı gelmişti."Ne? Yaptığım şeyin bu olduğunu mu sanıyorsun? Seni kullandığımı mı düşünüyorsun?" diye bağırdı.
"Hayır, düşündüğüm bu değil, Hyunjin. bildiğim bu! Ama bak ne diyeceğim! Artık yeter! Yeter! Seni bir daha görmemek için gerekiyorsa yurt değiştireceğim!" dedim ve ciddiydim. Bu insanların hayatımı daha da kötüye götürmesine ihtiyacım yoktu.
"Aşın tepki veriyorsun." dedi ve ona bir tokat daha atmamak için kendimi çok zor tuttum.
"Aşırı tepki mi veriyorum? Arkadaşlarına bizden söz etmedin, bana bu partiden söz etmedin. Sonra Minho'yla çekip giderken beni sap gibi otoparkta bıraktın! Sonra buraya geliyorum, Minho'yu kucağında otururken buluyorum ve sonra da onu
öpüyorsun. Hem de gözlerimin önünde, Hyunjin! Bence tepkim gayet haklı!" dedim sonuna doğru yorgunluktan sesim fısıltıya dönüşürken.Yine yanaklarımdan süzülmeye başlayan gözyaşlarımı silerek gözlerimi kırpıştırdım ve bakışlarımı gökyüzüne kaldırdım."Sen de benim gözümün önünde Chan'i öptün! Ve sana partiden söz etmedim çünkü böyle bir mecburiyetim yok. Zaten gelmek istemezdin,ders çalışmakla ya da başka saçmalıklarla meşguldün." diye bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uncontrolled LOVE -Hyunlix
Fanfic[Tamamlandı] Lee Felix on sekiz yaşında bir üniversite öğrencisidir, basit bir hayatı, mükemmel notları ve dünya tatlısı bir arkadaşı vardır. Genç çocuk bütün hayatını gelecek planları üzerine kurmuştur, ta ki dövmeli ve piercing'li, serseri Hyunjin...