47. Bölüm

1.9K 143 298
                                    

Kitabı bırakarak telefonumdan saate baktım. Geceyarısını biraz geçmişti, bu yüzden uyuyabilmek için kendimi zorladım. Bensiz uyuyamadığını söyleyerek daha önce beni yatağa götürmeye çalışmıştı fakat pes etmemiş, gidene kadar da ona aldırmamıştım.

Tam uykuya dalmak üzereyken Hyunjin'in, "Hayır!" diye çığlık attığını duydum. Hiç düşünmeden kanepeden fırladım ve yatak odasına koştum. Kalın battaniyenin altında çırpınıyordu ve vücudu ter içinde kalmıştı.

"Hyunjin, uyan." dedim nazikçe omzunu dürterek. Diğer elimle alnına sarkan ıslak saçlarını kenara çektim.

Gözleri aniden açıldı, dehşetle bakıyordu.
"Sorun yok... şşş sadece kâbus gördün."

Onu sakinleştirmek için elimden geleni yapıyordum. Parmaklarım saçlarıyla oynadı ve sonra yanağına kaydı. Yatağa girip arkasından kollarımı beline sararken titriyordu. Yüzümü terli tenine bastırdığımda gevşediğini hissettim.

"Lütfen. Yanımda kal." diye yalvardı. İç çektim ama bir şey söylemeden sadece daha sıkı sarıldım. "Teşekkür ederim." diye fısıldadı ve dakikalar geçmeden yine uykuya daldı.

Ne kadar açarsam açayım, su gergin kaslarımı gevşetmeme yetecek kadar ısınmıyordu. Önceki gece uykusuzluktan ve Hyunjin'le uğraşmanın hüsranından bitkin düşmüştüm.

Ben duşa girdiğimde o uyuyordu ve evden çıkana kadar uyanmaması için dua ediyordum.

Ne yazık ki dualarım cevapsız kaldı, banyodan çıktığımda mutfak tezgâhına yaslanmış halde bekliyordu. "Bugün çok güzel görünüyorsun." dedi sakince.

Gözlerimi devirdim ve çıkmadan önce bir fincan kahve içmek için yanından geçerek makineye yaklaştım. "Benimle konuşmuyor musun yani?"

"Şu anda konuşmuyorum, hayır. İşe gitmem gerek ve bunu yapacak enerjim yok." diye tersledim.

"Ama sen... yanıma geldin." dedi suratını asarak.

"Evet, sadece çığlık atıp titrediğin için. Bu seni bağışladığım anlamına gelmiyor. Her şey için bir açıklamaya ihtiyacım var, bütün sırlar, bütün kavgalar... hatta kâbuslar. Yoksa bitti artık." dedim ikimizi de şaşırtarak.

Homurdanarak elleriyle saçlarını sıvazladı. "Felix... O kadar basit değil."

"Evet, aslında o kadar basit. Sana güvenerek annemle ilişkimden vazgeçtim ve bu kadar kısa sürede seninle birlikte yaşamaya başladım, sen de olanları anlatacak kadar bana güvenmelisin."

"Anlamazsın. Anlamayacağını biliyorum," dedi.

"Bir dene."

"Be... ben... yapamam," diye kekeledi.

"O zaman ben de seninle birlikte olamam. Üzgünüm ama sana çok fazla şans verdim ve sen her seferinde..." diye başladım.

"Böyle deme. Sakın beni terk etmeye kalkma." Sesi öfkeliydi ama gözleri kırgın bakıyordu.

"O zaman bana cevap ver. Anlamayacağımı düşündüğün şey ne? Kâbuslarınla mı ilgili?" diye sordum.

"Bana beni terk etmeyeceğini söyle," diye yalvardı.

Hyunjin'e karşı kararlı olmak, sandığımdan çok daha zordu, özellikle de bu kadar yıkılmış haldeyken.

"Gitmem gerek. Geç kalıyorum," dedim ve elimden geldiğince çabuk giyinmek için yatak odasına gittim. Peşimden gelmediğine kısmen sevindim fakat bir yandan da gelmesini diliyordum.

Ben evden çıkarken hâlâ üstü çıplak halde mutfakta duruyordu ve elindeki kahve kupasını sımsıkı tutuyordu. Hyunjin'in o sabah söylediği her şeyi düşünüyordum. Anlamayacağım şey ne olabilirdi ki? Kâbuslar görmesine neden olan bir şey için onu asla yargılamazdım. Sözünü ettiği şeyin bu olmasını umuyordum ama burada tam gözümün önünde olan bir şeyi kaçırdığım hissini içimden atamıyordum.

Uncontrolled LOVE -Hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin