6- Gülümseme

3.3K 220 181
                                        

Dağda görülen yabancıların üzerinden üç hafta geçmişti. Bu üç haftada birkaç kez daha Mahmut Amca ve Derviş Amca ile uğraşmıştım. O kadar malın mülkün içinde beş yüz lirayı ödememek için çok direnmişti Mahmut Amca. En sonunda Derviş Amca şikayet etmeye geldiğinde parayı zorla da olsa Mahmut Amca, Derviş Amca'ya ödemişti.

Bu aralar iyice uyuyamaz olmuştum. Uyumadıkça zihnim düşündükçe düşünüyordu. Artık düşünmekten kafayı yiyecektim. Sıkıntıyla koğuştan bahçeye çıktım. Cebimdeki paketten bir dal sigara çıkartıp yaktım. İçimdeki anlamsız sıkıntı geçmiyordu. Boğuluyor gibiydim.

Bir süre boş boş bahçede dolaştım.
En sonunda bahçeden de sıkılıp adımlarımı bahçe çıkışına doğru ilerlettim.

Nöbetçi askere baktım. Nöbet yerinden çıkıp yanıma geldi.

"Komutanım? Bir sorun mu var?"

"Hayır, biraz dolaşacağım asker. Uyku tutmadı. Bir şey olursa telefonum yanımda, haber verirsin."

"Tamam, anlaşıldı komutanım."

Boş köyün sokaklarında dolanmaya başladım. Yaz geldiği için hava ılıktı. Arada esen rüzgar tenimi okşuyordu. Bu havaları çok seviyordum.

Sabah sesin eksik olmadığı köy meydanı gecenin bu saatinde sepsessizdi. Bütün sokaklar sessizdi, herkes uyuyordu normal olarak. Mahmut Amcaların sokağına geldiğimde istemsizce onların evine baktım. Gölden sonra Oğuz'u hiç görmemiştim.

Oğuz güzeldi. Başka nasıl tarif edilir bilmiyordum. Güzel bakıyordu, güzel konuşuyordu, güzel görünüyordu. Güzeldi işte baştan sona her şeyiyle. Ama Mahmut Amca'dan dolayı baskılanmış görünüyordu. Hayat enerjisi yok gibiydi. Yaşamak bir görev ve bu görevi yerine getiriyordu, bir ümidi, yaşama sevinci yok gibiydi.

Az çok Derviş Amca'da bahsetmişti durumlardan. Eskiden Oğuz karşı çıkarmış, sözünü dinlemezmiş Mahmut Amca'nın. Şimdi ne dese bir şey demeden yapıyormuş. Herkes şaşırıyormuş onun bu hallerine. Neden değiştiğinu merak ediyordum.

Kaç gündür aklımda dolanıp duran düşüncelerden biri buydu. Mahmut Amca her yanıma gelişinde ondan daha da soğuyordum ve Oğuz'a bu denli baskı yapması sinirimi bozuyordu.

Kahve Gözlü'nün evinin önünden geçerken gözüm hep evdeydi. Sanki duvardan içeriyi görecekmişim gibi.

"Amma da baktın komutan."

Duyduğum sesle irkildim ve sol tarafımdan gelen sese döndüm. Oğuz evlerinin karşısındaki tarlada oturuyordu. Nasıl fark etmemiştim ki?

"Ne yapıyorsun gece gece?"

"Asıl sana sormak lazım, sen ne yapıyorsun gece gece dışarda? Üzerinde kamuflaj olmadığına göre görevde de değilsin."

Adımlarımı ona doğru yönlendirdim. Tam ayaklarının dibinde durdum. Ellerini geriye doğru yasladı, bu yüzden gövdesi de geriye yaslanmıştı. Kahve gözleri alttan alttan bana bakıyordu.

"Seni görmeye geldim."

Yüzünde yamuk bir gülümseme belirdi. Bu her zaman göreceğimiz bir şey değildi bence. Oğuz asıl benliğini yansıtmıyordu. Hiçte Mahmut Amca'nın karşısında susacak, boyun eğecek birine benzemiyordu gerçekten de. Onu buna zorunlu tutan şeyleri merak ediyordum.

"Seni de uyku tutmadı galiba?"

"Öyle, çok uyumam ben zaten."

Anladığını belirtircesine kafasını salladı. Konuşmadan bekledik birkaç dakika.

"Ya git ya da otur komutan, başımda dikilme."

"Karşında komutan var bu nasıl bir üslup Oğuz? Kovuyor musun beni?"

Gülerek demiştim.

"Şu an -sivil kıyafetlerin içinde- hiçte komutan gibi durmuyorsun bence."

"O zaman bana neden komutan diyip duruyorsun?"

Omuz silkti.

"Adını bilmiyorum çünkü."

Gerçekten adımı bilmiyordu. O kadar denk gelmiştik, konuşmuştuk ama adımı hiç sormamıştı. Ben de söylememiştim.

"Doğan."

Birkaç saniye sessizce bakıştık. İçime derin bir nefes çektim. Bu sefer ne o gözlerini çekti ne de ben gözlerimi çektim.

"Saat kaç Doğan?"

Adımı ilk defa ağzından duymam beni duraksattı birkaç saniye. Alışmıştım bana komutan demesine. Kahvelerinden gözlerimi çekip kolumdaki saate baktım.

"03.21"

Kafasını salladı.

"03.21 Doğan."

Neden dediğimi tekrar ettiğini anlamadım. Kaşlarım çatık neden dediğini anlamaya çalışırken Oğuz yerdeki ellerinden destek alıp ayağa kalktı. Ellerindeki tozu silkeleyip tekrar bana baktı.

"İyi geceler Doğan, görüşürüz."

"İyi geceler Oğuz, görüşürüz."

Eve doğru ilerlemeye başladı. Bir kere bile arkasını dönmeden eve girdi ama ben gözlerimi ondan çekmedim. Kapıyı kapatırken durdu ve bana baktı. Gülümseyip kapıyı kapattı. O ufak gülümsemeyle kalbim karıncalandı.

Kalbimin karıncalandığını fark ettiğimde kaşlarımı çattım.

"Noluyor lan!?"

Tamam, adam güzel, iyi, hoş. Beğeniyordum onu da bu kalp karıncalanması nerden çıktı şimdi?

Kalbime söve söve tekrar karakola yürümeye başladım. Bir gülüşle böyle olunur mu lan!? Seri adımlarla karakola varıp koğuşa girdim. Herkes uyuduğu için ses çıkartmadan yatağıma uzandım. Gülüşü gözümün önünden gitmiyordu. Yüzümde beliren hafif tebessümü fark ettiğimde boğazımı temizleyip yüzümdeki gülümsemeyi sildim. Ah ulan ah! Yavaştan boku yiyordum galiba ben.

 Ah ulan ah! Yavaştan boku yiyordum galiba ben

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
YeşillenmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin