Gece Oğuz'u düşünürken uyuyakalmıştım. Sabah uyandığımda saat 09.38'di. Sonunda kaç günün uykusuzluğuna vücudum dayanamamıştı galiba. Yaklaşık beş buçuk saat uyumuştum.
Enerjik bir şekilde yataktan kalktım. Koğuşta kimse yoktu. Dolabıma ilerleyip temiz iç çamaşırlarımı ve havlumu aldım. Duşların olduğu yere girip ilk önce traş oldum, sonra güzelce yıkanıp üniformamı giydim. Kahvaltı yapmak için yemekhaneye gittim. Bizimkiler masalarda oturmuş sohbet ediyorlardı.
"Ooooo komutanım siz uyur muydunuz ya?"
Kürşat tabi ki benimle ugraşmadan duramazdı. Masanın yanından geçerken saçı kısa oldugu için ensesi açıkta duran Kürşat'ın ensesine vurdum. Çıkan 'şap' sesiyle zevkle güldüm.
"Lan çok hızlı vurdun! Çok acıdı."
"Ağlama Kürşat ağlama."
Serkan elini Kürşat'ın ensesine attı ve okşadı. Herkesin ortasında yaptı bunu ama kimse umursamadı. Alışıktık onların bu samimi hallerine. Değişik gelmiyordu.
"Doğan Komutanım, ayıp oluyor ama."
Görmemişin bir sevgilisi olmuş...
"Sen de ağlama Serkan."
Onların yanından ayrılıp kendime kahvaltı aldıktan sonra boş bir masaya geçip oturdum. Kürşat'ların olduğu masa dolu olduğu için buraya oturmuştum. Kürşat benim oturduğum masaya geldi ve sandalye çekip karşıma oturdu. Peşinden Ali'de masama gelip yanıma oturdu.
"Günaydın komutanım."
"Günaydın Ali."
Kürşat ters ters Ali'ye baktı. Oldu olası sevmezdi Kürşat Ali'yi. Her görevde yaltığı tavırları yalakalık olarak adlandırıyordu. Bu aralar benim de gözüme batmaya başlamıştı bu hareketleri.
"Psikologa falan mı gittin? Bu gece uyudun da. Bi' can gelmiş sana."
Kürşat yine işin dalgasındaydı tabiii.
Güldüm, yine çok uyumamıştım aslında ama az uyumama rağmen enerjik hissediyordum. -Kaç gündür uyumadığım için azdı.-29 yıllık hayatım boyunca hayattan tat almaya başladığımı hissediyordum. Bunda bir çift kahverengi göz etkiliydi. Çaktırmadan hayatıma girmeye başlamıştı. Daha yeni tanışmıştık, onu sadece beğeniyordum ama zamanla bu hislerimin artacağınında farkındaydım. Hatta arttığının farkındaydım. Onu o Mahmut denen adama mecbur bıraktıran nedenleri de öğrenecektim zamanla. Elimden geldiğince o hayattan onu kurtarıp asıl Oğuz'u orataya çıkartacaktım.
Belki erkeklerden hoşlanmıyordu hatta belki de homofobikti. Benden hoşlansa bile ufak bir köy yerinde benimle birlikte olmak istemeyebilirdi. Bir sürü ihtimal vardı. Çoğu ihtimal olumsuzdu ama ben kalbimin sesini dinleyecektim. Biraz olsun kendim için bir şey yapmaya çalışacaktım. Oguz'a da kendi hayatı için bir şeyler yapmayı öğretecektim. Dün gece buna karar vermiştim. Bu sabah biraz da bu yüzden bu kadar enerjiktim.
Tabi ki sevgilim olsun isterdim ama sevgilim olmasa bile ona her şekilde yardım edecektim.
"Evet, köyde kendime psikolog buldum. Beni tedavi etmeye başladı."
"Ciddi misin?"
Güldüm.
"Hee ciddiyim Kürşat. Lan nereden bulayım burada psikoloğu? Birinin çocuğu, torunu falan psikologsa ancak o zaman bulurum."
Göz devirdi.
"Dalga geçiyor bir de! E o zaman niye böylesin sen?"
"Bir gün enerjik olduk onun da hesabı soruluyor arkadaş!"
"Aman taman be! Sormuyorum soru. Yap sen kahvaltını."
Kürşat masadan kalkıp diğerlerinin yanına giderken ben hızla kahvaltımı yapmaya devam ediyordum. Ali yandan yandan bana bakıyordu.
"Bir sorun mu var asker?"
"Hayır komutanım."
"İyi öyleyse, bugün sana nöbet yazıyorum. Nöbet için hazırlan."
"Emredersiniz komutanım."
Oturduğu yerden kalktı, asker selamı verip yanımdan ayrıldı. Ben de hızlıca kahvaltımı bitirip odama gittim.
Günü bir sürü olan evrakları incelemek ve imzalamakla geçirmiştim. O kadar çok birikmişti ki geceye kadar sürmüştü. Yemek yemek dışında ara vermeden hepsini halletmiştim. Sonunda her şey bittiğinde odamın kapısını kilitleyip odamdan çıktım. Saat geç olmuştu, herkes uyumuştu. Yine ben uyumuyordum ve yine bahçede sigaramla baş başaydım.
Dün gece Oğuz'un yanında olduğum saat yaklaştıkça yerimde duramaz olmuştum. Yine gitmek istiyordum. Bir gündür onu görmüyordum. Ama belki de görmeyecektim. Ya görürsem? Ya yine dışardaysa?
"Lan oğlum zaten uyumuyorsun. Boş boş oturacağına git bak. Ne kaybedeceksin?"
Kendimi kendimi gaza getirip bahçeden dışarıya doğru ilerlemeye başladım. Nöbetçi asker -yani Ali- beni görünce selam verdi.
"Bir yere mi gidiyorsunuz komutanım?"
Hesap sorar gibi sormasına kaşlarımı çattım.
"Biraz dolaşıp geleceğim asker."
"Anlaşıldı komutanım."
Sesim istemsizce sert çıkmıştı bunu fark eden Ali'de sadece onaylamıştı.
Issız sokaklarda ilerleyip onların evinin olduğu sokağa girdim. Bir o yana bir bu yana baka baka evlerinin önüne geldim ama yoktu. Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim. Yoktu. Belki bir ümit görürüm ümidiyle geldiğim yolu tekrar dönüp adımlamaya başladım.
Bir çatırtı sesi geldiğinde sesin geldiği tarafa baktım. Bir şey görünmüyordu. Karanlıktı. Belimdeki silahımı çıkartıp sesin geldiği tarafa ilerledim yavaş adımlarla.
Mahmut Amca'nın evinin bahçesinden gelmişti ses.
"Doğan, benim Oğuz! İndir silahını."
Daha o tarafa varmadan gelen sesle kaşlarımı çatarak silahımı indirdim. Karanlığa doğru ilerlediğimde bahçedeki kulübenin önünde dikilen Oğuz'u gördüm.
"Ne yapıyorsun burda?"
![](https://img.wattpad.com/cover/327831488-288-k676359.jpg)