Oğuz'dan
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Mayının patlamasının üzerinden bir hafta geçmişti. Bu süre de Doğan ile hastanede çok iyi şekilde ilgilenmişlerdi. Ben de elimden geldiğince her şeyiyle ilgileniyordum.
Doğan moral olarak iyi gibi görünüyordu ama iyi değildi. Özellikle Murat Komutan bu sabah yanına geldikten sonra iyice durgunlaşmıştı. İçten içe düşünüp duruyordu. Sürekli gözleri bir yerlere dalıp duruyordu.
Yatağın yan tarafında her zaman bir boşluk bırakıyordu benim için. Bir haftadır olduğu gibi yine oraya oturdum. Saçlarını okşadım.
"Doğan'ım?"
"Efendim?"
"Murat Komutan geldikten sonra biraz durgunlaştın sanki? İyi misin?"
Gözleri doldu. Bir şey demeden gözlerime baktı öylece. Gözünden yaşlar akmaya başladığında benim de gözlerim doldu. Saçlarını okşayıp ağlamasına müsade ettim. Bir haftadır iyi görünmeye çalışıyordu, her şeyi içine atıyordu, biraz rahatlaması gerekti.
Gözünden akan yaşları sildim. Yanağını yatışması için yumuşakça üst üste öptüm.
"Artık asker değilim."
Yanağındaki dudağım şaşkınlıkla durdu. Bunu beklemiyordum işte.
"Nasıl yani?"
"Bu durumun ne kadar süreceği belli olmadığı için görevime son verdiler. Artık hayatıma gazi olarak devam edeceğim. Buraya kadarmış askerlik."
"Vatan sağ olsun Doğan'ım. Yapacak bir şey yok."
Yanağındaki yaşları silip dudağını öptüm.
"Yapacak bir şey yokta bu duruma düşmek canımı sıkıyor. Hayatım boyunca bir kişiye bile muhtaç olmadan yaşadım. Şu an bir sürü kişiye muhtacım. Yaralar iyileşse bile bacağım tutmayacak."
"Doğan, muhtaç değilsin. Sadece şu an yardıma ihtiyacın var. Bu da kısa süreliğine böyle. Sen bana o kadar yardım ettin ben sana muhtaç mıydım? Benim sana ihtiyacım varmış bak hayatımda her şey yoluna girdi. Senin de bana ihtiyacın var ve her şey yoluna girecek."
Bir kez daha dudağından öptüm.
"İyi ki varsın Oğuz. İyi ki."
Bu kez de o dudağımdan öptü.
Doğan'ın hâlâ yaraları iyileşmemişti ama bugün hastaneden çıkacaktı. Yaralarıyla evde bir hemşire özel olarak ilgilenecekti. Bunu askeriyeden özel olarak ayarlamışlardı.
"Oğuz, ben eve geçince sen de eve git. Bir haftadır buradasın zaten. Ailen ile sorunların artm-"
"Ailem sensin Doğan. Senden ve kardeşimden başka ailem yok benim. Seni eve bıraktıktan sonra eve gidip bütün eşyalarımı alıp geleceğim."
Ağladığı için kızaran gözleri kısılana kadar gülümsedi.
"Gelmeni isterim ama annenin kalbini kırma Oğuz benim için, buna gerek yok. Güzelce konuşun."
"Doğan, benim kalbim yeterince kırıldı. Sen bu haldeyken senin yanında olmadıktan sonra nasıl içim rahat edecek? Orada rahat mı olacağım sanıyorsun? O kulübede az da olsa huzurum vardı ama şu an o da yok. Benim huzurum, mutluluğum sensin artık."
"Ev bizim evimiz. Nasıl istersen öyle yap. Benim işime gelir evimizde kalman. Sen direkt eşyalarını al öyle gel o zaman. Kürşatlar bana yardım eder."
Gülümsedim. Evimiz. En son babam ölmeden önce evdeymişim gibi hissetmiştim. Şimdi Doğan'ın olduğu her yerde evimdeymişim gibi hissediyordum.
Odadaki eşyalarımızı toplayıp çantaya koydum. Doğan'ı ambulans ile götüreceklerdi. Ben de Serkan ve Kürşat ile geçecektim.
"Hazır mısınız gençler? Eşyaları arabaya götürelim mi?"
Kürşat, bitmeyen enerjisi ve sevgilisi Serkan odaya girmişlerdi.
"Hazırız."
"Bu arada karakoldayken haberi aldık. Görevine son verilmiş. Üzüldüm komutanım."
"Ben hiç üzülmedim. Yeter ya yaşlandın artık gitte yerine gençler gelsin. Her şeye atlıyosun bunu ben yaparım, şunu ben yaparım. Bize iş kalsın biraz."
Hepimiz güldük.
"Bence senin sevgilin dedi komutana. Ben bu adamdan ayrı beş dakika duramıyorum, yeter çalıştığı dedi kesin."
Kahkaha attım.
"Beni ifşa etmen hiç hoş değil Kürşat. Ne var çok seviyorsam?"
Eğilip Doğan'ı yanağından öptüm.
"Hadi artık çıkalım."
Hemşireler Doğan'ı sedyeye alıp ambulansa bindirdi, biz de arabaya binip yola çıktık. Çok sürmeden köye geldiğimizde beni Mahmut'un evinin önünde indirip onlar eve gittiler.
Kapıyı çalıp bekledim. Birkaç dakika sonra annem kapıyı açtı. Beni görünce içeriye bakıp kimse olmadığını görünce kapıyı kapatıp dışarıya çıktı. Kolumdan tutup beni evin yanına getirdi.
"Oğlum, Oğuz'um."
Gözleri dolu dolu baktı bana.
"Git yavrum. İzin veriyorum git komutanın yanında kal. Benim hayatımı kurtardı benim yüzümden bu hâle geldi. Gözüme günlerdir uyku girmiyor."
Ağlamaya başladı. Ellerini yanaklarıma koyup yanaklarımı okşadı. Kafamı tutup eğdi ve yanaklarımı öptü.
"Geç oldu ama gördü bu annen senin sevgini yavrum. Sen o adam için ağlarken gördüm ben senin sevgini. Artık bu saatten sonra sana karışmıyorum. Git sevgini istediğin gibi yaşa."
Gözümden yaşlar benden izinsizce aktı. İlla böyle bir şey mi gerekiyordu beni anlaman için anne?
"Ben soran herkese benim yüzümden yaralandığı için Oğuz ona bakacak o yüzden orda kalıyor diyeceğim. Mahmut'ta bir şey demez zaten. Git oğlum, sevdiğine git."
Mahmut iti benden kurtulduğu için kına yakardı o yüzden bir şey demezdi tabi.
"Zaten gitmek için gelmiştim. Eşyalarımı alıp gidecektim."
Elini koynuna atıp para çıkardı ve bana uzattı.
"Al bunu da. Mahmut ile konuşacağım ben bu parayla ondan koyun al. Sen seviyorsun hayvanlarla ilgilenmeyi. Geçiminizi bununla sağlarsınız komutan göreve dönene kadar."
"Dönmeyecek."
"Neden dönmeyecek?"
"Gazi oldu anne Doğan. Doktorlar ayağını kullanamaz dediler. Hatta belki de hiç kullanamayacak. Fizik tedavi ile kullanabilir dedi doktor ama kullanamayadabilir. Durum böyle olunca da görevine son verdiler işte."
Annem daha çok ağladı.
"Kim bilir nasıl üzülmüştür, ne hallere düştü gencecik delikanlı. Bu paranın hepsiyle hayvan al o zaman. Yeter köy yerinde onlardan kazandığınız para."
Uzattığı parayı aldım. Şu an gurur yapacak bir zamanda değildim. Bu parayı yıllardır baktığım hayvanlarından kazanmışlardı ve benim bu para da kesinlikle hakkım vardı.
"Ben eşyalarını topladım. Her şeyin hazır. Git orda mutlu ol, ben mutlu edemedim seni."
Eğilip elini öptüm.
"Hakkını helal et anne."
"Asıl sen hakkını helal et oğlum, ben sana çok şey ettim."
Kafamı salladım. Eve girip kardeşime sarıldım, istediği zaman benim yanıma gelebileceğini söyledim. Eşyalarımı aldım ve çıktım. Bu evdeki esaretim bugün son bulmuştu.