29- Bitti

1.1K 104 71
                                    

Final değil henüz arkadaşlarrrr

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

"Oğuz, bebeğim yanıma gelir misin? Seninle bir şey konuşmak istiyorum."

Bugün her zamankinin aksine koltukta bacaklarımı uzatmış oturuyordum. Sürekli aynı ortamda bulunmaktan sıkılmıştım. Oğuz'da mutfakta yemek pişiriyordu.

Fizik tedaviye başlamıştım. İki haftadır, iki günde bir gidiyordum. Çok zordu. Uzun süre yattığım için diğer bacağıma basmaya da zorlanyordum en başında ama şu an iyiydi. Tedavi olurken canım çok yanıyordu. Ve Oğuz çoğu kez bu hallerime dayanamayıp ağlıyordu.

Elini havluya silerken yanıma geldi Oğuz.

"Ne oldu aşkım?"

"Gel otur yanıma."

Elindeki havluyu mutfak tezgahına bırakıp yanıma oturdu.

"Dinliyorum."

"Artık benimle tedaviye gelmiyorsun."

Kaşlarını çatıp bana baktı.

"Ne demek artık benimle tedaviye gelmiyorsun? Bu nerden çıktı?"

"Çünkü sanki aylardır hiç üzülmemişsin gibi bir de orda canımın yandığını gördüğün zaman daha da çok üzülüyorsun."

Birkaç saniye sessizce bana baktı.

"Doğan, senin canın yandığında benim de canım yanıyor. Burda olmam veya orda olmam bir şeyi değiştirmez. Senin canının yanacağını bile bile burada beklerken yine üzüleceğim."

Elini tutup üzerini öptüm.

"Sevgilim, hayatımın anlamı... Şu an tedavi olurken canım yanıyor tamam ama sonucunda iyi şeyler olacak, bunu bana sen öğrettin. Benimle ilgileniyorsun kaç aydır, bana motivasyon veriyorsun. Beni eski halime döndüreceğime inandırdın."

Bir kez daha elini öptüm.

"Ve ben de bu kadar emeğinin karşılığı olarak iyileşeceğim ve bu kapıdan yürüyerek sana gelip sürpriz yapacağım. Tamam mı?"

Kafasını iki yana salladı.

"Seni yalnız bırakmak istemiyorum."

"Yalnız olmayacağım ki. Serkan ver Kürşat benimle olacak."

"Doğan-"

"Bebeğim, lütfen. Bırak sana sürprizimi yapayım."

Oğuz dudak büzüp omuzlarını indirdi. Onun bu tatlı haline kayıtsız kalamayıp yanağını sıkıp dudaklarını daha da buruşturdum. Kafasını kendime çekip sertçe dudağından öptüm.

"Bu kadar tatlı olmak zorunda değilsin!"

Sertçe bir kez daha dudağından öptüm. Yanaklarıni serbest bıraktığımda derin bir nefes aldı.

"Tamam Doğan, gelmeyeceğim ama bana her gün rapor vereceksin. Bugün şunu yaptım, şu kadar adımladım..."

"Tamam yavrum, veririm. Sen iste yeter."

2 AY SONRA

"Doğan, hazır mısın?"

"Hazırım, çok mutlu olacak. Bu anı videoya çek tamam mı?"

"Sen daha da heyecanlısın Oğuz'dan sanki?"

"Çok üzüldü be Kürşat. Çok sevinecek, onun mutluluğunu görecek olmak beni heyecanlandırıyor."

"Üç hafta önce yürümeye başlamana rağmen düzgünce yürüyene kadar söylemeyeceğim dedin. Bize çok fena kızacak Oğuz."

Doğruydu. Her anını anlatacağımıza söz vermiştim ama gerçekten sürpriz olması için ona yürüdüğümü söylememiştim henüz. Tedavim çabuk sonuçlanmıştı çünkü hırslanmıştım.

Bazen yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamıştım ama Oğuz için, onun benden ümidi kesmeyişi için başarmıştım. Bu çöküşlerden o yanımda olmadan bile onun sayesinde çıkmıştım.

Bazen ayağım aksasa bile şu an yürüyebiliyordum sonuç olarak. Çok çabuk yoruluyordu ayağım ama doktor yürüdükçe geçeceğini söylemişti bu durumun.

"O bana kıyamaz sen merak etme. Ayrıca tepkisini videoya çek ve sonra defol git."

Kürşat gözlerini kısıp bana baktı.

"Ne şerefsiz adamsın sen ya! Bir yemek yeseydim bari."

"Lan git karakolda ye! Kaç aydır bu anı bekliyoruz biz. 4 ay olmuş 4 ay! Bizi yalnız bırak."

Kürşat göz devirdi bana.

"Tamam defolup giderim."

Derin nefes alıp arabadan indim. Yürüyerek kapıya geldim. Cebimdeki anahtarı çıkartıp kapıyı açtım ve içeriye girdim.

"Sevgilim?"

Oğuz hemen kapının önüne gelmişti. Ağzı bir karış açık ayaktaki bana bakarken ben adımlayarak ona ilerledim.

"Doğan, sen yürüyorsun."

Güzel kahve gözleri hemen dolmuş ağlamaya başlamıştı bile. Kollarını açıp beni bekledi. Yürüyüp kollarının arasına girdim ve sımsıkı sarıldım ona. Oğuz ayların birikimini atmak istercesine hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Dayanamayıp ben de ağlamaya başlamıştım.

Gerçekten çok zor günlerden geçmiştik.

"Geçti Oğuz'um."

"Geçti Doğan'ım geçti."

Kapının kapanma sesi geldiğinde Kürşat'ın gittiğini anladım. Kollarımı gevşetip elimi yanağına çıkarttım. Göz yaşlarını sildim. Eğilip dudaklarımızı birleştirdiğim de Oğuz geri çekildi.

"Ne zaman yürümeye başladın? Yeniyse otur, yorulma hemen. Canın acıyor mu?"

Peş peşe sorduğu sorulara güldüm.

"3 hafta oldu. Yani yeni sayılmaz, doğru düzgün yürüyene kadar karşına çıkmak istemedim."

Kaşları an be an çatılırken ters ters bana baktığını sandı.

"NE DEMEK 3 HAFTA YA!? BANA NASIL DEMEZSİN?"

"Hayatım, adı üstünde sürpriz bu."

"Neyse yürüyorsun ya bir şey demeyeceğim, yoksa çok sinirlendim."

Yanağını sıktım.

"Aman da aman sen kızdın mı? Kocaya kızılır mı hiç?"

"Kocam yaramaz bir çocuk gibiyse kızılır!"

Gülerek yanağını öptüm.

"Bitti mi yani şimdi?"

"Evet, bitti."

Oğuz dudağıma uzun bir öpücük kondurdu. Derin bir nefes alıp uzun uzun gözlerime baktı. Ardından sımsıkı bana sarıldı. Onu kollarımın arasına alıp ayların yorgunluğu için kollarımda dinlenmesine izin verdim.

YeşillenmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin