11- Sedir

2.6K 206 65
                                        

Dün gece yine aynı saatte Oğuz'un yanına gidecekken acil olarak göreve çıkartılmıştık. Yan köyde birinin evine terörist girdiğine dair bir ihbar almıştık. Direkt oraya gitmiştik. Operasyon düzenleyip teröristi etkisiz hâle getirmiştik. Bu sırada çıkan çatışmada karşıdaki evin çatısından düşmüştüm. Aklım o sırada Oğuz'daydı. Telefonu bende olmadığı için ona haber verememiştim. Oğuz'un telefonu var mıydı onu bile bilmiyordum.

Ev sahibini sağ salim kurtardıktan sonra teröristi almak için bizden daha kıdemli kişiler gelmişti çünkü adam terör örgütünün üstlerinden sayılanlara yakın biriydi. Onlar sabaha yakın anca gelecekleri için Murat Komutan'lar orada kalmıştı. Kürşat ile ben de hastaneye gitmiştik.

Ufak bir çatlak vardı kolumda o yüzden alçıya almışlardı. On beş gün içinde çıkacaktı alçı. Saat sabah ona doğru gelirken tekrar köye dönmüştük.

"Kürşat, beni Mahmut Amca'ların orda indirsene."

Kürşat kaşlarını çatıp kısa süreliğine bana baktı ve sonra tekrardan yola baktı.

"Ne yapacaksın Mahmut Amca'yı lan?"

"Mahmut Amca'yı ne yapayım ya? Başka işim var."

"Bir dinlenseydin?"

"Kolumu oynatmadığım sürece bir sorun yok."

"İyi sen bilirsin."

Mahmut Amcaların evinin önünde beni indirip gitmiş Kürşat. Ne yapacağımı bilmiyordum. Oğuz nerdeydi onu da bilmiyordum. Evi ikinci plana atıp kulübeye ilerledim. İlk önce buraya bakacaktım sonra evdekilere sorardım. Umarım burdadır.

Kulübenin ufak penceresine yaklaşıp içeriye baktım. Oğuz sedirde dizlerini kendine çekmiş oturuyordu. Hiç beklemeden kapıyı açıp içeriye girdim . Oğuz'un bakışları bana çevrilince ilk önce yüzüme sonra da koluma bakıp hızlıca oturduğu yerden kalktı.

"Koluna ne oldu?"

Yanıma gelip omzuma dokundu.

"Ufak bir yaralanma bir sorun yok."

"Emin misin?"

"Evet. İyiyim endişelenme."

Üzgün üzgün bana bakıyordu. Boyu benden kısa olduğu için alttan alttan bakıyordu. Bakışlarına dayanamayıp eğilip yanağına uzun bir öpücük bıraktım. Mis gibiydi bu adam.

"Sana haber veremedim. Kusura bakma."

"Göreve mi gittin?"

"Evet, acilen çağırdıkları için sana gelip haber veremedim."

"Koluna ne oldu peki? Nasıl yaralandın?"

İlgiyle bana bakıp omzumu okşuyordu.

"Çatıdan düştüm, ufak bir çatlak varmış kolumda. Alçı on beş gün içinde çıkacak."

"Doğan! Ne işin var senin o zaman burda? Gidip dinlenseneydin güzelce."

"İyiyim. Sevgilim burada benden habersiz beklerken gidip dinlenemezdim. Telefonun var mı onu da bilmiyorum."

Sevgilim diyince çok güzel bir şekilde gülümsedi bana.

"Telefonum yok. Ama kenarda birikmiş param var. Onu sana versem bana telefon alabilir misin?"

"Alırım, hatta beraber gider alırız."

Sedire oturup yanını pat patladı. Gidip dibine oturdum.

"Tamam. Zaten artık hayvanları da otlatmıyorum. Mahmut denen adam kendi gidiyor."

Gülerek demişti bunu. Ben de güldüm.

"Protesto mu ediyorsun?"

"Hayır, eski cesaretli Oğuz ne yaparsa onu yapıyorum. Ben o hayvanlara bakıyordum bana bir kuruş para vermiyordu. Üstüne üstlük yediğim her lokmayı bana haram ediyordu. Oturduğu ev, arsa bile benim annemin üzerine."

"Neden ona boyun eğdin?"

"Annem yüzünden. Ben ona karşı çıktıkça annemi dövüyordu. Anneme kaç kere gidelim dedim ama kabul etmiyor. O benim kocam döverde severde diyor. Galiba babamdan sonra onunla evlendigi için onun bize baktığını, büyüttüğünü sanıyor. Annemi artık tanıyamıyorum. Zorla beni evlendirmeye çalıştılar. Erkeklerden hoşlandığımı söyledim en sonunda dayanamayıp. Bir sürü hakaret yedim. Dövmeye cesaret edemiyor çünkü dayak yiyeceğini çok iyi biliyor Mahmut şerefsizi. En sonunda annem de tamamıyla bana sırt çevirince pes ettim. Ne olursa olsun artık dedim. Hiçbir şeye karışmıyorum, sesimi çıkartmıyorum."

Demek bu yüzden boyun eğiyordu. Onu bu hayattan bıktırmışlardı.

Sağlam olan kolumu kaldırıp yanağını okşadım.

"Çok yormuşlar seni, bu hayattan bıktırmışlar ama artık yorulunca..."

Elimi göğsüne koydum.

"... işte tam da burada istediğin zaman gelip dinlenebilirsin Oğuz."

Kollarını boynuma sarıp sımsıkı bana sarıldı. Ben de hemen elimi onun beline sardım. Gözlerimi kapatım bu anın tadını çıkarttım.

"Uykum geldi."

"Gece uyudun mu?"

"Hayır, seni bekledim."

Beni beklemişti. İlk defa bir bekleyenim oluyordu.

"Doğan?"

"Efendim?"

"Artık görevlerde daha da dikkat etmen gerek."

"Neden?"

"Çünkü artık göreve giderken arkanda birini bırakıp gidiyorsun."

Gülümsedim, eğilip boynuna uzun bir öpücük bıraktım.

"Artık daha dikkatli olacağım, haklısın."

Oğuz kollarımın arasından çıktığında çocuk gibi mızmızlanacaktım az kalsın. Sedirden kalkıp kapıya gitti. Kapının üzerindeki sürgülü kilidi sürükleyip kilitledi. Ardından ufak pencerenin birkaç bez parçasının birleşmesiyle oluşturulmuş perdesini kapattı. Sedirdeki yastığı yan yatırdı.

"Uzan hadi."

Dediğini yapıp uzandım.

"Yana kaysana Doğan, ben nereye uzanacağım?"

"Beraber mi yatacağız?"

"Evet, hadi kay yana."

İyice geriye gittim gitmesine de çok az boşluk kalmıştı. Yine de Oğuz o boşluğa uzandı. Alçı da olmayan kolumla belinden onu tuttum düşmemesi için.

"Bu sediri büyütmem gerek galiba. Sığmıyoruz."

Güldüm onun bu haline. Ben direkt bize ev yaptıracağım sevgilim sen hiç merak etme. Yanağına bir öpücük bırakıp kollarımda uykuya dalmasına müsade ettim.

YeşillenmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin