Sabah Baekhyun gezdirmemi istediği için işe gitmek istememiştim. Hatta onunla dolaşırken içimden ben işteyken acaba o ne yapacak diye geçirmiştim. Artık benimle birlikte çalışacaktı.
Derslerimizde de, evde ve iş yerinde de birlikte olacağız.
Kafeden çıktıktan sonra biraz daha dolaşmak istediğini hatırladım.
"Nasıl bir yere gitmek istersin? Ne yapalım?" diye sordum.
"Biraz dolaşmak ve gezilecek her hangi bir park varsa oraya gitmek istiyorum. Başka alışveriş merkezi varsa orayı da görmeliyim. Söz bir şey almayacağım. Bir de şey, eve gitmeden dondurma yesek olur mu? Ben ısmarlayacağım." dedi.
Git gide sevimli görünmesi tehlikeli diye düşündüm. İstediği her şeyi kabul ettim. Aklımdan bir yığın dizi senaryosu geçiyordu. Şimdi biz parkta yürürken bisikletli bir çocuk hızla ona doğru gelirse onu kendime doğru çekmek zorunda kalacaktım ve göz göze tuhaf bir an yaşayacaktık.
Hiç olmadı dondurma yerken dudağının kenarına bulaştıracaktı ve onu öpmek zorunda kalacaktım. Belki de bulaşan dondurmayı elimle siler ağzıma götürürdüm. Kafamı salladım ve bilumum drama sahnelerini kafamdan attım. Düşüncelerim neden saçma bir yere doğru dört nala koşuyordu bilmiyordum.
O gerçekten her kızın ve erkeğin dikkatini çekebilecek kadar tatlıydı. Ama benim dikkatimi çekmemeliydi. Onunla yaşayacağım yıllarda odama tıkılı kalıp kendimi cezalandırmak istemiyordum.
Etrafta biraz dolaştık. Mağazaların bol olduğu caddelerde gezdik.
En son onu havasının temiz olduğu bir parka götürdüm. Kocaman bir yerdi ve her yer yemyeşildi. İnsanlar için yapılan taş yolda yürümeye başladık. Lanet olsun ki karşıdan bisikletli bir çocuk geliyordu. Ama tuhaf olan şey çocuk gayet yavaş sürüyordu. Onu ezmeyecek diye neredeyse üzülecektim. Yine de belinden tutup yakınıma çektim.
"Ne olur ne olmaz, bu tarafa gel. Dalgınlıkla sana çarpabilir." dedim. Bahanem inandırıcıydı sanırım. Neden bahane olsun ki ben ezilmesin diye çekmiştim.
2 tane daha büyük alışveriş merkezi vardı yakınlarda. İkisine de gittik. Baekhyun doyana ve bıkana kadar gezdik.
Oradan çıkınca çok sevdiğim bir pastaneye götürdüm. Aklınıza gelebilecek her çeşit dondurmanın bulunduğu çok harika bir yerdi. Kapıda ona döndüm.
"Eğer ben ödemezsem buradan geri dönüyoruz." dedim. Bir süre itiraz etti ama dondurmaları görünce geri dönmek istemediği için kabul etti.
İkimiz de kocaman dondurma kaseleriyle çeşit çeşit dondurma seçmiştik. Köşede bir masaya karşılıklı oturduk.
Tek kelime etmeden yumuldu. Öyle bir yiyordu ki sanki dondurma kıtlığından çıkmıştı. Yorulduğunda kaşığı bırakıp kafasını kaldırdı ve bana gülümsedi. Dudağının kenarındaki dondurmayı görünce yutkundum. Gerçekten aklımdan geçen tüm saçmalıklar gerçek oluyordu.
Eline bir peçete aldı ve ağzını sildi.
"Kesin bulaştırmışımdır. Dondurma yerken kendimi kaybediyorum." dedi. Hiç bir şey aklımdan geçtiği gibi olmuyordu. Bu nedenle sanırım biraz rahatlamıştım. Sadece gülümsedim.
Kaselerimizde kalan dondurmaları da bitirdik. En son çıkarken "Şu üzerinde yeni geldiği yazan, çilek-karpuz karışık tadı olan var ya ondan da külahta biraz alıp öyle çıkalım mı?" diye sordu.
Onun bir dondurma canavarı olduğunu da alıma not ettim ve beklemesini söyledim. İkimiz için de hızlıca alıp yanına döndüm.
"Eve yakın bir yerde hava alabileceğimiz bir yer yok mu?" diye sordu.
"Gittiğimiz yer kadar büyük değil ama onun gibi bir park var. Biraz ufak ama akşamları güzel olur." dedim. Oraya doğru yürüdük. Doymayacağını düşündüğümden dondurmasını kocaman almıştım. Parkın sonlarına doğru bir banka oturduk. Nihayet dondurmasını bitirmişti. Benimki neredeyse yolun yarısında bitmişti.
Ona döndüğümde dudağının kenarındaki dondurmayı gördüm. İçimde büyük bir isyan çıkmıştı. Tanrım dedim, neden bu olmak zorunda? Erkeklerden hoşlanıyorum ben, bu duruma ne kadar kayıtsız kalabilirim ki.
Elimi başkası yönetiyormuş gibi hissediyordum. Dudağının yanındaki dondurmayı sildim ve ağzıma götürdüm. Yakınımızda bir sokak lambası olduğundan yüzünün kızardığını görebiliyordum. Onun fazlasıyla utangaç biri olduğunu da tespit etmiştim.
Fazla olacağını düşündüğüm için detaylarına girmek istemediğim bir konu vardı. Ama birlikte bir sürü şey yapmıştık ve artık biraz daha yakındık. Sorabileceğimi düşünerek bir nefes aldım.
"Şu eski sevgilin " dedim ve ters tepki verip vermeyeceğini kontrol etmek için durdum. Kafasını bana çevirdiğinde devam ettim
"O aradığında neden öyle oldun? Yani neden ağladın? Sana kötü bir şey mi söyledi? Aşk acısı mı çekiyorsun? Şey ben artık daha yakın olduğumuzu düşündüm sadece merak." dedim ve kollarımı yanlara kaldırıp omuz silktim.
Sonra biraz daha toparlamak için "Eğer seni rahatsız ediyorsa veya kötü bir durum varsa bilmeliyim. Sonuçta aynı evde yaşıyoruz." dedim
"Ne demek istediğini anladım. Sanırım seninle paylaşabilirim." dedi. Derin bir nefes aldı.
Anlatacakları beni biraz tedirgin etmişti. Ağlama krizi yüzünden çok kötü şeyler bekliyordum. Umarım ona zarar vermemiştir diye geçirdim içimden ve anlatacaklarını bekledim. Yüzü daha anlatmaya başlamadan hüzünle dolmuştu.
Keşke sormasaydım diye düşünüyordum ama meraktan ölmek üzereydim.
Son kelimesine kadar anlattıklarını sabırla dinledim. O gerçekten harika biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Housemate ✓
FanfictionBaekYeol hihayesidir.. (Sonlara doğru çiftlerde sürprizler olabilir.)