4. BÖLÜM

49 3 0
                                    

Hayatımı çok fazla sır üstüne inşa etmemiştim. Çok yakınım olan insanlar bir elin parmaklarını geçmezdi ve bu durum benim onlara çoğu zaman dürüst olmamı sağlamıştı. Tek bir konu dışında...

Bir dönem uzun bir süre ortadan kaybolmuştum ve kayboluşumun nedeni bilinse de nerede olduğum hiç anlaşılmamıştı. Hayatımın bu dönemini bir çöp misali buruşturup atarak geri döndüğümde kimse beni sorgulamamıştı, Koray dışında. Onun hep sorgulayıcı bir hali vardı. Ne yaptığımı değil, ne yaşadığımı sorgulardı. İçinde olduğum karmaşayı ayıklamak, dolanmış ipleri çözmek isterdi fakat ben çözdükten sonra o ipleri hep elinde tutmak isteyeceğini düşünürdüm. O iplerle beni her seferinde daha fazla kontrol etmek isteyeceğini düşünürdüm. Bu yüzden ona istediğimden fazlasını hiç vermedim.

"Ne demek öldü?" karşımda öfkeyle durduğunda büyük bir sakinlikle yemek yiyordum.

Elimi bir silah gibi anlıma doğrulttum. "Puf!"

"Lera! Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" başımı sakinlikle iki yana salladım.

"Zamanımızı almaktan başka bir işe yaramayacaktı."

"Elimizdeki tek ipucu oydu!" çok öfkeliydi, bu defa hepsinden daha fazla.

İlk kez değildi fakat uzun zaman sonra başımın belada olma ihtimaliyle karşı karşıyaydı. Elimizde tek bir şey olmaması bile onu delirtiyor, etrafıma görünmez duvarlar çevrelemek istemesine neden oluyordu.

"Asla bir ipin ucu değildi." Dediğimde dalga geçtiğimi sandı. Daha çok öfkelendi.

"Bu sıradan bir konu değil. Ciddiyetin nerede!" yemeğimden kaldırdığım keskin bakışlarımı ona gönderdim. Gözlük üstünden bakıyormuş gibiydim fakat bir gözlüğüm yoktu.

"Boş bir sayfada tek bir nokta bile etmeyecek biriyle vakit kaybetmeyeceğimi biliyorsun! Şimdi... Ya otur yemek ye ya da başımı daha fazla ağrıtma!" tekrar yemeğime odaklandığımda bu konuşmaması için son ikazımdı. Sınırı geçmeyeceğini biliyordum çünkü onu böyle eğitmiştim.

Beni şaşırtmadı fakat masaya da oturmadı. Sert ve gürültülü adımlarla alanı terk etti.

Gökay, tartışmamız sürecinde sesini çıkarmamıştı. Olanları gözlemlemekle yetinmişti.

"Seni yıllardır tanıdığımızı bazen unutuyorsun Lera." Sözlerine kaşlarım havalanırken bu defa bakışlarım ona döndü.

"Bunu düşünmene hangi davranışım sebep oldu?"

"O davranışı anlatırsam onu da yok edersin ve tamamen gizlenirsin. Sence bunu sana söyler miyim?" dudağımın bir kenarı kıvrıldığında dikkatinden ve zekasından etkilenmiştim.

"Öyleyse ne düşünüyorsun?" tekrar çatalımı ete batırıp ağzıma attım ve yavaşça çiğneyerek bakışlarımı ona çevirdim.

"Bir yönden bakılınca bilgisi olmayan bir piyon olabilir fakat bu hiç senlik değil. Sen piyon olduğunu düşündüğün birinin sorgusuna hiç girmedin." Dudaklarım yukarı kıvrılırken ellerimi çenemin altında birleştirerek onu dinlemeye devam ettim. "Sen bir şeyler saklayan birini de kolaylıkla gözden çıkarmazsın."

"Madem bir şeyler alabilecektik ondan, öyleyse neden gözden çıkardım?" kaşları çatıldı ve düşündü. Neden olduğunu biliyor gibiydi fakat bunu yaptığıma emin olamıyordu sanki.

"Ya geçmişle alakalı ya da gelecekle... Tek bildiğim bizim bilmemizi istemediğin bir an. Ya geçti ve biz yanında değildik ya da gelecek ve biz yanında olmayacağız. Ya bizi riske atmak istemiyorsun ya da öğrenmemizi istemiyorsun. Ya da'ların içinde herhangi bir kesinliğim yok." Sözlerinin ardından uzunca bana baktı ve bir şeyler aradı yüzümde fakat iyi gizleneceğimi biliyordu. Bu yüzden yemeğine devam etmek yerine peçeteyle dudaklarını sildi ve masadan kalkmadan "Afiyet olsun!" demeyi ihmal etmedi.

KORUMA PROGRAMIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin