Japonya'ya ekonomi sınıfı bir uçak biletiyle gelmemiz uzun zamandır olan rahatımı bozmuş olsa da geldiğim yeri tekrar hatırlatmış ve neredeyse dönüştüğüm sonradan görme kişiliğinden beni çekip almış gibiydi.
"Koskoca Lera Altınışık, ne hallere düştü böyle?" elindeki valizi çekiştirirken benimle dalga geçiyordu aklınca.
"Sinirlerimi tepeme çıkarma Safir! Saatlerce iki kat oldum koltukta! Bu ne demek biliyor musun?"
"Minik ve hassas kişiliğine zarar mı verdi?" ona öfkeli bakışlarımı gönderirken kaşlarını kaldırdı.
"Ne var? Acar böyle söyledikten günler sonra seni ağına almamış mıydı? Bunlardan etkilendiğini düşünmüştüm." Ciddi mi diye şöyle bir baktım fakat dalga geçtiği ortadaydı.
"Birincisi ben onları ağıma alırım. İkincisi etkilenmemi sağlayan hiçbir zaman sözler değildir." Kaşları havalandı.
"O halde benden de etkilendiğini kabul ediyorsun. Sonuçta ben de bunlara sahibim ve istersen şuan tişörtümü çıkarır ve manzaranın tadını çıkarmanı sağlayabilirim." Beni kendi sözlerimle oyuna getirmeye çalışıyordu fakat en büyük kumarbazın ben olduğumu bilmiyordu.
"Lütfen!" dedim gözlerimi irice açarak. "Bunu yapar mısın?" elleri tişörtünün yakalarına gittiğinde gerçekten yapacağını düşünmemiştim. Dikkat çekmemek için ekonomi sınıf uçan ben, yaptığı hareketle havaalanındaki tüm ilgiyi üstümüze toplayacak olan o...
Aniden ellerini tuttum. Ufak bir şok dalgası yaşadı ve gözlerimin içine baktı. Çok kısa süreli olan bu ifadesi yerini alaylı gülüşüne bıraktı.
"Bunu başka zaman yapmaya ne dersin?" diyerek flörtöz bakışlarımı takındım.
"Başka zaman daha fazlasını yapmaya ne dersin?" sözleriyle tek kaşı havalandığında yutkundum. Açık sözlü pek çok erkek tanımıştım fakat o... Bunu ondan beklemediğimi itiraf etmeliydim. Kalbini etkileyemeyeceğimi söyleyen birine göre fazla hızlıydı.
Konuyu değiştirmezsem yerin dibine girecekmiş gibi hissettim bu yüzden onu arkamda bırakarak valizimi peşimden sürükleyip havalimanının çıkışına doğru ilerledim. Peşimden gelen ikinci tekerlek sesiyle onun da geldiğini anladığımda ona duyurmadan nefesimi bıraktım. Ne kadar süredir tutuyordun ki?
Bana yetiştiğinde konuyu devam ettirmeyerek sorusunu yöneltti.
"Tokyo'da ne arıyoruz? Bu derece Fast and Furious hayranı olduğunu bilmiyordum." Demek aracımla tecritten ayrıldığımı görmüştü. Ona dönerek şiddetli bir çıkış yaptım.
"O derece bir hayranım fakat konumuz bu değil. O dövmenin çıkış noktası burası. İlk basamağını çözmeye gidiyoruz." Bakışları kısıldı ve hakkında daha çok şey bildiğimi anladı.
"Ne anlama geldiğini söylemeyecek misin?" derin bir nefes alıp adımlarımı kestim.
"Otele gittiğimizde anlatırım." Israr etmedi ve anlatacağım anı kabul etti.
"Pekâlâ."
Yoldan geçen bir taksiye bindikten sonra çoktan rezerve ettirdiğim otele geldik. Tuttuğum oda fazlasıyla lükstü. Girişte ufak bir oturma grubu vardı ve arka tarafta iki yatak odası bulunuyordu. Büyük camlardan Tokyo Meydanı olan Shibuya gözüküyordu.
Safir hayranlıkla camdan aşağısını izlerken yanına yaklaşıp manzaraya şahit oldum.
"Dövme, bir tilki birliğinin sembolü. Kitsune. Belki duymuşsundur." Tek kaşımı kaldırarak ondan açık vermesini bekledim fakat bunu yapmadı. Suskunluğunu korudu fakat suskunluğun da kabul olduğunun bilincindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA PROGRAMI
ActionKadınların korunmak zorunda olmadığı, özgürce yaşayabildiği bir dünyanın hayal olmaya başladığının farkına vardığımda fazlasıyla gençtim. Küçük kızımın katledilişi tüm fikirlerimi ve benliğimi değiştirirken bu değişimin içine birden atlayarak kendim...