10. BÖLÜM

29 3 0
                                    

Ölüme ilk defa yaklaşmıyordum fakat ilk defa kendimi koruyabileceğime inancımı kaybetmiştim. Şu ana kadar kendimi her koşulda koruyabilmiş ve altından kalkamayacağım hiçbir işe girmemiştim. Bu defakine girmek zorunda kalmıştım, yardım alarak çıkabilirdim fakat kimseyi tehlikeye atmak istememiştim.

O ise benim için tehlikeye atlamıştı.

Birinden açıkça yardım istediğim tek an Japonya'daydı. O beni çaresizliğin en dip kuyularına itmiş, oradan kendim çıkmamı beklemişti. Yardımıma gelmişti fakat ben o kuyudan çoktan çıkmıştım. Tıpkı beklediği gibi... 

Orada güvenimi kaybetmişti şimdi ise en çok güveneceğim kişi oymuş gibi hissetmeme neden olmuştu. Bu his fazla güvenli, fazla rahattı. Bir o kadar da içimi sıkıntı dolduruyordu. Ona güveniyor olmak beni zayıf hissettiriyordu. Yapabileceği her şeye açık hedef haline dönüşmüş gibiydim.

Köşeye sıkıştığım anda beni çekip almış, belki de en büyük düşmanlarımdan dördünü tek seferde yenmemi sağlamıştı.

Safir'e karşı değişen bakış açım yaptığıyla toparlanmıştı. Beni etkilemişti, saygımı belki de sevgimi kazanmıştı.

Gözlerimi açtığımda tecritteki sedyelerden birinde yatıyordum. Yanımdaki sedyede bağdaş kurarak oturmuş Bishu; dirseğini dizine yaslamış, başını da yumruğuna dayamış uyuyordu.

Bakışlarım revirde gezdiğinde cam kenarındaki koltukta oturduğunu gördüm. Kollarını göğsünün altında birleştirmiş beni seyrediyordu. Yeni aydınlanmaya başlayan günün ilk ışıkları safir harelerine doluyordu ve bakışlarında suyun yansımasını görüyordum. İçindeki korkmuş ifade benim içindi. Bunu hissettiğimde içimde bir şeylerin hareketlendiğini de hissettim. Bakışlarında gördüklerim kafamı çevirme ihtiyacı duymama sebep olsa da yapamıyordum. O kadar endişelenmiş gibiydi ki benim için, onun acısını benden çıkarmak istercesine bakıyordu. Acısını çektiğimi ise biliyordu ve benim yerime daha çok acı çekiyordu sanki.

Doğrulma ihtiyacı hissettiğimde hareketlendim fakat sağ elimle destek aldığım için acıyla inledim. Yalnız elim değil, bıçaklandığım yerden de bir sızı yükseldi.

Yerinden hızla kalkıp koşar adım yanıma geldiğinde omuzlarımı yavaşça bastırdı.

"Hareket etme!" dokunuşuyla acımı unutup ona baktığımda safir harelerinde kayboldum. Saniyelik olsa da ilaç etkisi yapması normal miydi?

Sağ elimi kaldıracağım esnada bileğimi yakaladı.

"Bakma!"

"Safir neler oluyor?"

"Bir kere beni dinleyemez misin?"

"Hayır!" Sol elimle kolunu ittirip elimi görüş açıma soktuğumda titreyen elimi gördüm. Etrafı sargı bezleriyle sarılmıştı.

"Ne kadar kötü?" soğukkanlılıkla karşıladığım duruma Safir'in kaşları çatıldı. Anlayamıyordu. Neden dehşete kapılmadığımı çözmeye çalışıyordu ve cevabı bulduğunda bakışlarındaki acıyı gördüm.

"Ne kadar çok acıya maruz kaldın sen öyle?" şefkatle bana yaklaştığında kaşlarım havalandı. Elleri saçımın üstüne gidip orayı okşarken gözlerimi istemsiz kapattım ve temasının içimde yarattığı hoş duyguyla ferahladım. Yaptığım şeyin farkına vardığımda ise gözlerim hızla açıldı. Bana acıyor muydu? Yoksa acılarımın büyüklüğü için acı mı çekiyordu?

Gözlerinde sorularımın cevabını aradığım esnada sol gözünden süzülen yaşı gördüm. Anında arkasını dönerek başımın üstündeki elini çektiğinde kendini gizlemeye çalışıyordu. Doğru cevaba sahip olan ikinci sorumdu. Bunu fark ettiğimde buruk bir tebessüm oluştu dudaklarımda.

KORUMA PROGRAMIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin