Bir saat sonra uçaktayım. Cam kenarından uçağın kalkarken çıkardığı ses eşliğinde kafamdaki düşünceleri susturmaya çalışırken kemerimi bağlamadığım için hostesten uyarı alıyorum. Şu anda ağlamam mı gerekiyor. Eğer gerekiyorsa yapamıyorum. Şoka girmiş gibiyim. Nasıl bilet ayarlayıp buraya geldiğim konusunda zihnim bulanık. Hafifçe gözlerimi kapatıyorum. Açtığımda Muğla'da olmayı dileyerek. Bir taraftan da asla oraya varmamayı diliyorum. Bu sabaha geri döneyim ve bu haberi hiç almamış olayım. Telefonum art arda çalıyor. Halam ve amcam ben açmadıkça ısrarla arıyorlar. Eğer açarsam kendimi tutamayabilirim ve şu an ayakta kalmam gerekiyor. Burada değil. Herkesin ortasında ağlama krizine girmek istemiyorum. Telefonumu uçak moduna almak en iyisi.
Evimizin önü çok kalabalık gözüküyor. İç içe geçmiş insan topluluğunda tanıdık bir yüz arıyorum. Babamın meslekten arkadaşları olmalı tüm bu insanlar. İçeri girdiğimde salonda ellerine yaşlı birkaç kadının kolonya döktüğü, hüngür hüngür ağlayan halamı görüyorum.
-Elif!
Halam beni gördüğü gibi boynuma sarılıyor ve hıçkırıkları bedenimi sarsıyor. Hâlen ağlayamıyorum. Sanki kendi babamın değil de başka birinin cenazesine gelmiş gibiyim. Kendini psikolog sanan teyze;
-Kız şoka girmiş. Aysel gel daha fazla üzme kızı. Diyor.
Halamı yaka paça kollarımdan aldılar. Gerçekten dışarıdan bakıldığında şu anda şok yaşadığım söylenebilir. Hareketlerim robot ezberi devam ediyor. Sanki buraya gelmeden önce kodlanmış gibiyim. Koltuğun kenarındaki boşluğa ilişiyorum. Öylece odadaki yabancı yüzleri izlerken aklıma bir anda babam geliyor.
-Tabut nerede? Babam nerede? Size diyorum!
Etraftaki orta yaşlı kadınların yakalarına yapışıyorum. Korkan gözlerle bana bakıyorlar.
-Kızım sakin ol lütfen.
-Nerde dedim size. Babamı görmek istiyorum. Son kez ne olur. Babamı getirin bana.
Gözüm dönmüş olmalı. Kendimi kontrol edemiyorum. Bir tür kriz geçiriyorum. Etraftaki insanlar beni sakinleştirmeye çalıştıkça saçlarımı yoluyorum. O sırada bahçeye nakil aracı geliyor. Dışarıdan gelen ses (O anı çok fazla hatırlamadığım için dışarıdaki bir adamdan geldiğini tahmin ediyorum.)
-Cenaze geldi! Diyor.
Önümdeki insanları yararak bahçeye çıkıyorum. Herkes çıldırmış gibi gözüktüğüm için bana bakıyor. Bense ayaklarım bir güç tarafından yönlendiriliyormuş gibi tabuta doğru yürüyorum. Sanırım içinde bulunduğum durumun tek bir adı var. Acı.
Babamı son kez orada gördüm. Aslında görmüş sayılmam çünkü o tahta bir tabutun içerisindeydi. O kocaman tabut gözümde o kadar küçüldü ki sanki babam gitgide eriyor gibi hissettim. Babama (Tabutuna) tüm gücümle sarıldım. Belki de bu on üç yaşımdan sonra ilk sarılmamızdı. Aynı zamanda gözümdeki yaşlarda o an da akmaya başladı. Sanki muslukların açmak için babamı görmeyi bekliyorlarmış o gün saatlerce bitmeden, tükenmeden aktılar.
Babamı ertesi gün gömdüler. O çukurun yanına yaklaşamadım. Son toprağı vefat eden kişiyi en çok sevenler atarmış. Son görevimi yapamadım. Ama iş arkadaşlarının ne kadar üzüldüklerini gördükçe babamın bir kez daha iş hayatında çok fazla sevilip sayıldığını fark ediyorum. Mahir cenazede yanımdaydı. Onu sanki hayalmiş gibi hatırlıyorum. Cenaze boyunca hiç kendimde değildim. Koluma giren tanımadığım veya tanıdığım insanların sayesinde ayakta duruyorum. Mahir de dahil olmak üzere cenazeden sonra tüm insanlar bir bir gündelik hayatlarına döndüler. Halam ve amcam eve kadar bana eşlik edip birkaç saat de yanımda kaldılar. Ama gece olunca gözlerinde yaşlarla evlerine gitmeye karar verdiler. Ben ise kocaman evde yapayalnız öylece salonun ortasında otururken fark ettim ki;
Bu gece evine bir tek babam dönmedi

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEKE (+18)
Jugendliteratur+ 18 "En çok güvendiği tarafından tecavüze uğramış bir genç kadın. Kadın için uğruna canını verecek, bütün yaralarını sarmaya yemin etmiş bir adam. Yaptıklarının farkında olmadan tehditler savurmaya devam eden takıntılı bir aşık. Kaderi birbirinin ü...