MAHİR
Yaşama tutunmak için hayata geldiği ilk andan beri mücadele verip asla umudunu kaybetmeyen küçücük bir bedendi. Ölümden korkmadığını her seferinde bize kanıtlamak ister gibi hayat dolu gülümserdi. Gözlerinin parıltısı son ana hiç sönmedi. Küçücük bedenini kucakladığımda bir melek kadar hafifken tabutunu sırtladığımda hissettiğim müthiş ağırlık yüreğimin tam ortasına oturdu. Hiçbir zaman sırtımı dikleştiremeyeceğim, ömrüm boyunca sırtımda taşıyacağım kocaman bir acı ile yüzleştim o an.
Yakın bir zamanda güzeller güzeli, kalbi pamuk ipliği ile kalbime bağlı bir kız girdi hayatıma. O kadar hızlı güzelleştirdi ki hayatımı bu acele mutluluğun içinde kötülüklerin de barınabileceğini düşünmedim hiç. Sandım ki o varken kötülükler bizi bulamaz. Ama şimdi diğer bir meleğime veda etmek zorunda kalıyorum. Evren bana bir hediye verdi evet. Ama karşılığını da acımasızca istiyor. Hiç utanmadan. Yüzü bile kızarmadan geliyor ve ciğerimi söküyor içimden. Ve sonra da yaşamaya devam et diyor.
-Söylesene Elif ben nasıl yaşayacağım şimdi?
Elif adını duyunca irkiliyor. Uzun zamandır balkondaki salıncağın üzerinde ikimiz de derin düşüncelere dalmış hâldeyiz. Göz kapaklarını kırpıştırarak kaç gündür akmaktan tükenen son birkaç damla gözyaşını da siliyor.
-Mahir! Biz ne yapacağız gerçekten? Nasıl onsuz devam edeceğiz?
Elif'ten teselli beklerken onun da acıya teslimiyetini görünce daha da acımasızca hüzün çöküyor üzerime. Fark ediphemen yüzümü ellerinin arasına alıyor;
-Özür dilerim. Böyle kendimi bırakmak istemezdim ama en az senin kadar seviyordum...
Birkaç saniye ismini söylemek de kararsız kalıyorum.
-Selin'i. Diyerek tamamlıyor cümlesini.
-Bir an önce evlenelim mi Elif!
-Anlamadım. Daha yeni Selin...
-Biliyorum. Ama bak dinle. Ben korkuyorum Elif. Seni görmediğim her an aklım sende kalıyor. Yanımda yamacımda kal istiyorum. Selin'e doyamadım sen hep benimle kal istiyorum.
-Mahir şu an çok üzgünsün. Ne dediğini bilmiyorsun. Zaten evleneceğiz. Ama hepimize biraz zaman gerekli.
Bir bardak su almak ve Elif ile bu utanç verici konuşmaya son vermek için olduğum yerden kalkıyorum. Duyduğum üzüntüden ne dediğimi bilmiyorum. Saçmalıklarla onu daha fazla üzmek istemiyorum. O da uzaklaşmama izin veriyor.
6 HAFTA SONRA
ELİF
Bugün her sabahki sıradanlıktan farklı bir güne uyanıyorum. İçimde garip bir hüzün aynı zamanda bir heyecan var. Annemin mezarına gidiyorum. Dolabımda en sade ve en koyu siyah elbiselerimi çıkarıp, giyiyorum. Sanırım mezar ziyaretine giderken böyle olmalı. Kedim bendeki huzursuzluğu hissetmiş olacak ki ayağımın dibinden ayrılmıyor. Onu kucağıma alıp uzun uzun okşuyorum. Mahir kapının önüne gelene kadar kaç dakika geçti bilmiyorum. Birbirimizi çok özlemişiz belli ki. Zilin sesiyle ikimiz de irkiliyoruz fakat Miya'nın benden ayrılmaya hiç niyeti yok gibi gözüküyor. Zorla tonton patilerinden kendimi kurtarıp çantamı alıyorum. Mahir'e Miya'nın beni bırakmadığını söylesem ufak bir kahkaha atar bence. Son zamanlarda ufacık bir gülümsemesi için neler yapmazdım ki. Selin gittiğinden beri eski neşesini kaybetti diyebilirim. Bana karşı da bağımlılığının artacağını sanıyordum. Hastanede yaşadığı ve istemeden de olsa dile getirdiği kaybetme korkusu bağımlı bir kişiliğe bürünür sanıyordum. Ama o kendi kabuğuna çekilerek acısını yaşamayı tercih etti sanırım.
Havaalanına varana kadar Mahir'le fazla konuşmuyoruz. Bugün kahvaltıda neler yediğimi ve nasıl hissettiğimi soruyor. Gözlerimin içine son bir aydır olduğu gibi bakmıyor. Sanki Selin ile birlikte ben de ölmüşüm gibi davranıyor.
Uçağa bindiğimizde en son buraya neden geldiğimi hatırlıyorum. Önce babam sonra da annem. İki zorunlu kabulleniş ağır gelecek gibi gözüküyor. Âdet yerini bulsun istediğim için ziyaret edeceğim akrabalarıma kısa mesaj çekiyorum. İndiğimizde havaalanından araba kiralıyoruz. Bugün şoför koltuğunda benim oturamayacağım aşikâr. Kafamın oldukça dağınık olduğu belli oluyor çünkü. Mahir telefonundaki navigasyondan yardım alarak engebeli, midemin bulanmasına sebep olan yolda ilerliyor. Mezarlığın yaşadığımız yerin (Muğla'nın) köyünde olduğunu biliyorum. Hatta oldukça yakında diyebilirim. Ama burayı daha önce hiç gördüğümü sanmıyorum. Belki de annem küçükken beni getirmiştir. Mezar burada olduğuna göre bir ailesi olmalı. Ama şimdi yaşıyorlar mı? Kafamda soru işaretlerinin çoğalmaya başladığını fark edip ana dönüyorum.
Yaklaşık 25 dakikalık sarsıntılı bir yolculuktan sonra sağ tarafımızdan yokuşun toplu mezarlık olduğunu görüyorum. Mahir arabayı park edip aşağıya iniyor. Ben ise bir süre arabada kalıyorum. Derin bir nefes alıp arabadan iniyorum. Oldukça tepede ve mezarlık için fazla güzel manzarası olan bir yerdeyiz. İçinde bulunduğum acı olayın ağırlığından uzaklaşmak için gereksiz detaylara takıldığımı fark ediyorum. Şimdi sıra bunca kişinin arasından annemin mezarını bulmakta. Kapıda bir güvenlik bekliyor. Mahir bana yardımcı olmak için güvenlik ile konuşma işini üstleniyor. Sonrasında bana dönüp elini uzatıyor. Sıkıca tutup beni yönlendirmesi izin veriyorum. Öksürüğüm de bize eşlik ediyor. Aşırı stres ile tetikleniyor. Çantamdaki ufak cam şişeden bir yudum su içerek kendimi iyi olmaya zorluyorum. Üstesinden gelebilirim.
Kısa bir süre toprak yığınların içerisinde dikkatlice yürüdükten sonra Mahir duruyor. Kafamı kaldırıp mezar taşını incelediğimde... Asude ismini, görüyorum. Mermer ile çevrilmiş mezarın üstü yabani otlar ile neredeyse toprak görünmeyecek şekilde kapanmış. Boğazımdaki yumruya bir düğüm daha ekleniyor. Annem öldüğünde bile yapayalnız bırakılmış olmalı. Mahir'in uzaklaştığını fark ediyorum. Dönüp bakmıyorum bile. Sanırım yalnız kalmam daha iyi olur.
Mezarın üstündeki biçimsiz otları koparmaya başlıyorum. Kaç dakika bununla uğraştığımı bilmiyorum. Ama durup şöyle bir baktığımda koyu kahverengi toprak tamamen ortaya çıkmış görünüyor. Köşede duran suyu alıp her yere dağılmasına özen göstererek döküyorum. Ayaklarım güçten düşüyor. Zangır zangır titremeye başlıyorlar. Kendimi soğuk mermerin üzerine bırakıyorum. Soğuk sessizliğin içinde hıçkırıklarım duyuluyor. Belki de o an çok yalnızım ya da binlerce kişinin arasındayım.
-Anne!
Ağzımdan çıkan kelimeyi bir an ben de garipsiyorum. Yıllardır benim hafızamda anlamını kaybeden o kelime şimdi dopdolu ve çok canlı geliyor kulağıma. Sanki o anda annemde beni duyuyor.
-Özür dilerim. Yıllarca seni burada yalnız bıraktığım için. İnan bilmiyordum anne. Yemin ederim bilmiyordum. Ama geldim işte. Kızın geldi.
Ardı ardına gelen hıçkırıklarımdan kelimeler ağzımdanboğuk çıkıyor. Yüzümü kaldırmaya çalıştığımda saçlarımdan toprak parçaları dökülüyor. İsminin yazdığı mermeri okşuyorum. Sanki altı yaşındayken annemin saçlarımı okşadığı gibi. Öpüyorum dudaklarımı soğukluğu ile acıtan mermeri. Bu kaderin yörüngesine dönüp dolaşıp yine beni bulup canımı yakmasına lanet ediyorum o anda. Ama öyle güzel bir sevgi hissediyorum ki kalbimde. Sanki annem de bana sarılıyor. İçimehoş bir his yayılıyor. Sanki hafifliyor tüm vücudum. Kuş olup uçacakmış gibi hissediyorum. Ayaklarımdan kirpiklerime kadar uyuşuyorum. Annemi görüyorum. Evet annem. Onun o güzel yüzünün beni çağırdığını görüyorum. Ve sonra Mahir'in acı çığlığı.
-ELİFFFFFFF

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEKE (+18)
Teen Fiction+ 18 "En çok güvendiği tarafından tecavüze uğramış bir genç kadın. Kadın için uğruna canını verecek, bütün yaralarını sarmaya yemin etmiş bir adam. Yaptıklarının farkında olmadan tehditler savurmaya devam eden takıntılı bir aşık. Kaderi birbirinin ü...