Yaz geliyor diyebiliriz. Bugün hava epey sıcak. Kış mevsimiyle aram hiç düzelmedi. Doğanın beni soğuktan titretmesi hoşuma gitmiyor. Aslında herhangi bir şeyin üzerimde etki oluşturması hoşuma gitmiyor. Oldukça sakin ve güzel manzaralı bir kafeye geldik. Mahir mekân seçme konusunda çok başarılı. Görebildiğim kadarıyla bizim dışımızda iki ya da üç masa var.
-Sade Türk kahvesi lütfen. Mahir şaşkınlıkla yüzüme bakıyor.
-Ne? Türk kahvesi mi dedin sen?
-Çok mu garip bir seçim oldu.
-Filtre kahve söylememen tuhafıma gitti.
-Değişiklik yapmaya karar verdim. Olamaz mı?
-Olabilir tabii. Ne istersen.
Garson anlam vermeye çalışır gibi bir Mahir'e bir de bana baktıktan sonra siparişleri getirmek için dönüyor. Kafeniniçinde bulunduğu arazi bir çiftliği andırıyor. Yeşil düzlüğün tam net göremediğim kenarları tahta çitlerle çevrilmiş. Etrafıma daha dikkatli baktığımda biraz aşağıda atları görüyorum.
-Oradakiler at mı ben mi yanlış görüyorum?
-Evet burası bir at çiftliği.
-Sever misin atları?
- Hem de nasıl. Gidelim mi yanlarına?
-Kahvelerimizi içelim gideriz. Biraz konuşalım istiyorum. Nasıl hissediyorsun İstanbul'a döndüğümüzden bu yana?
-Bilmem. Tarif edebileceğim şekilde bir şey hissetmiyorum.
-Üzgünsün hâlâ sanırım.
-Üzgün olmak sonu gelen bir duygu mu? Ben bu dünyada varlığımı fark ettiğim günden beri üzgün hissediyorum.İçimde bir yerde hep bir hüzün vardı zaten. Babamdan sonra sadece biraz dozu arttı.
-Neden Elifim. Seni bu kadar bıkmışlığa iten nedir?
-Hiçbir fikrim yok. İlla bir sebebi olması gerekiyor mu emin değilim. Belki de yaratılışım bu şekildedir. Hiçbir zaman bu dünyayı çok seven her şeyden memnun olan biri olmadım. Hep bir arayış içindeydim. Daha iyi bir hayat için. Daha güzel bir yaşam için. Benim hep bir tarafım eksikti.
-Bunları konuşabiliyor olmamız çok güzel. Sorduğumda pek umutlu değildim. Her zaman yaptığın gibi Mahir sus dersin sanmıştım. Terapiye devam edecek misin bu arada?
-Evet. Doktorumla konuşmak bana iyi geliyor. Sadece oraya gitmek bile yerimde saymıyormuşum gibi hissettiriyor.
-O zaman atları görmeyi hak ettin. Hadi gel. Diyor ve elini bana uzatıyor.
Mahir'in yumuşacık ellerini tutuyorum. Hesabı ödeyip arabaya tekrar biniyoruz. Onun yanındayken kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum. Atların yanına gittiğimizde neredeyse zıplayacak olan beni görünce Mahir de böyle düşünmüş olmalı.
Atlar dünyanın en güzel hayvanlarından biri. Kocaman cüsseleri güven veriyor bana. Bir insanı tek hamleyle yere serebilecek güce sahipler ama onlar sırtlarında taşımayı tercih ediyorlar. Hele kocaman gözleri. Sanki insanın içine işliyor. Mahir'in mavi gözleri gibi. İleride bir gün atım olabilir.
-İleride at alır mıyız?
Mahir ani sorum karşısında afallıyor. Ben de pek düşünmeden konuştuğumu fark ettim. Sanki ileride Mahir'le birlikte olacağımız kesinmiş gibi.
-Tabii ki alırız. Ama bakımları oldukça zor.
-Problem değil. Bence Miya da çok sever.
-Miya kim?
-Kedim.
-Bir kedin mi var. Hiç bahsetmemiştin. Tanışabilir miyiz bir gün Miya ile.
-Pek insanları sevmiyor ama.
-Beni seveceğinden eminim.
Bugün benim için çok keyifliydi. Tekrar yaşadığımı hissettim. Kısa süreliğine de olsa yaşadığım tatsızlıkları unuttum denebilir. Ya da ulaşamayacağım bir rafa kaldırdım. Evimin önüne geldiğimizde Mahir o beklediğim soruyu soruyor;
-Tekrar ne zaman buluşuyoruz?
Kendimi naza çekmeyi ihmal etmiyorum.
-Bu kadar sık buluşmamalıyız bence. Sonra benden sıkılabilirsin.
-Ben on yıldır neredeyse her akşam yemeğinde pilav yiyorum. Ve hiç sıkılmadım.
-Teşekkür ederim. Pilav kadar sevildiğimi bilmek güzel.
-Yarın akşam yemeğine gidiyoruz o zaman.
-Neden olmasın. Görüşürüz.
Uzanıp yanağımdan öpüyor. Bu öpücüğe yeni ve güzel anlamlar yüklüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEKE (+18)
Teen Fiction+ 18 "En çok güvendiği tarafından tecavüze uğramış bir genç kadın. Kadın için uğruna canını verecek, bütün yaralarını sarmaya yemin etmiş bir adam. Yaptıklarının farkında olmadan tehditler savurmaya devam eden takıntılı bir aşık. Kaderi birbirinin ü...