Biz hararetle konuşurken içeri genç bir hemşire giriyor. Kolumdaki iğneyi çıkardıktan sonra uzun uzun kendime iyi bakmam konusunda uyarılarını yapıp taburcu olabileceğimizi söylüyor. Ve nihayet hastanenin boğucu havasından kurtulup kendimi dışarı atıyorum.
Geçtiğimiz birkaç gün miras ve imza işleriyle uğraşmak zorunda kaldım. Babam epey tutumlu biriymiş. Ardından bana borçlar yığını değil, yüklü miktarda servet bırakmış. Mali işlerle daha açım tazeyken uğraşmak zorunda kaldığım için öfkeliyim. Dünyaya veda edenin yası yirmi dört saat bile süremiyormuş. Hayat devam ediyor ve senin acın var diye kimse yoklama almayı ihmal etmiyor. Ayağa kalkıp devam etmezsen yok yazılıyorsun. Okul bir hafta aranın ardından derslere devam etmem konusunda uyarı mailleri atmaya başladı bile. Mahir olmasa tüm bu işlerle nasıl başa çıkardım bilmiyorum. Söz verdiği gibi en büyük destekçim oldu. Fedakârlık herkesten gördüğüm ve beklediğim bir şey değildir. Ama Mahir kendini benim için feda edebilecek biri. Bunu çok iyi biliyorum artık.
Evimi olduğu gibi bırakmak konusunda kararlıyım. Belki arada gelirim ya da bir daha uzun yıllar buraya dönemem. Kesin olarak bilemiyorum. Ama şu anlık buradaki anılarımı silmek istemediğimden eminim. Akşam yemeği için mutfakta tavuk kızartan Mahir'in yanına gidiyorum. Beraber kaldığımız birkaç gün de anladım ki Mahir mutfak konusunda oldukça iyi. Her sabah kahvaltı hazırlamakta oldukça ısrarlı. Ben dışarıdan söyleyelim dedikçe o mutfağa girip hamaratlığını göstermekte inat ediyor. Bu durumdan şikâyetçi değilim aksine çok mutlu olduğumu belirtmem gerekiyor. Sayesinde kendimi biraz toparladığımı fark ediyorum.
-Yarın dönebiliriz. Artık burada bir işim kalmadı. Okula da devam etmemiz gerekiyor. Sen de benim yüzümden uzun süredir derslerine katılamıyorsun.
Mahir bakışlarını bana çevirip gülümsüyor;
-Sen hazırsan ben de hazırım. Akşam yemeğinden sonra uçak bileti bakarız.
-Sen hallet bana önceden söylemen yeterli.
-Peki sen nasılsın? Buradan ayrılmak üzüyor olmalı seni.
-Aslında iyiyim. Sadece on beş gün geçti ama biraz da olsa alıştım diyebilirim. En azından hayatıma devam edebilecek kadar iyi hissediyorum.
-Çok sevindim. Saçlarını düzleştirmenden belli oluyor zaten.
-Paspallığı bıraktın diyorsun yani.
-Hayır sen ev hâlinle o kadar güzelsin ki. Acını yaşaman ve içine atmaman çok iyi oldu diyebilirim. Böylece daha kolay adapte oldun.
-Senin bu pozitif hâllerin çok hoşuma gidiyor.
Mahir avucunun içine elimi alıyor ve üzerine ufak bir buse konduruyor.
Ertesi gün akşama doğru İstanbul'dayız. Eve geldiğimde Ece'nin sıcak kollarıyla karşılaşıyorum. Beni gördüğü gibi sımsıkı sarılıyor. Miya'ya bakması için rica etmiştim ve kedimle çok güzel ilgilenmişe benziyor. Evde Miya ile yalnız kaldığımda anlıyorum ki başka kimsem kalmadı. Sadece beş buçuk kilo kedi çocuğum ve ben varız. Mahir ile bir geleceğim olacak mı tam anlamıyla bilmiyorum. Bu nedenle onu henüz aile kavramımın içine almamak en iyisi. Her zaman garantici biriyimdir. Beraber bir yola girdik ve onu seviyorum. Ama bu sevgi bir bağlılığa ve ömür boyu bağlılığa dönüşür mü bilemiyorum. Bunun gerçekleşmesi için güven gerek. Ve kazanılması en zor duygulardan bir tanesi. İlişkiyi sağlam temeller üzerine oturtmak ise daha zor. Bir insana en saydam hâlinle ait olmak. Kapılarını sonuna kadar açmak ve tüm girişlerden geçiş izni vermek. Karamsar olmamak için doktorumla ikna edici sohbetler etmiştik fakat hayat bana sürekli somurtuyorsa ben ona nasıl gülebilirim ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEKE (+18)
Novela Juvenil+ 18 "En çok güvendiği tarafından tecavüze uğramış bir genç kadın. Kadın için uğruna canını verecek, bütün yaralarını sarmaya yemin etmiş bir adam. Yaptıklarının farkında olmadan tehditler savurmaya devam eden takıntılı bir aşık. Kaderi birbirinin ü...