Giriş

1.5K 80 54
                                    

*Jungkook*

Adımı haykıran kalabalığın arasından ilerliyordum. Saraya varmamı sağlamak için yol veriyorlardı. Sarayda kimse kalmamıştı. İki kişi dışında...

Her şey bitmişti. Sonunda amacıma ulaşmıştım. Babamın vasiyeti, küçüklüğümden... Hayır, annemin karnına düştüğüm andan beri benim için kurulan hayali, varoluş amacımı gerçekleştirmiştim.

Şimdiyse düşmanımın, artık benim olan sarayına girmiştim. Aradığımsa aşkımdı. Saraya girdiğimden beri ismini haykırıyordum. "Taehyung!"

Ya beni duymamıştı ya da gelemiyordu. Saray boşalmıştı. Taehyung çoktan yanıma gelmiş olmalıydı.

Joonhyuk'un bana karşı kullanabileceği sadece Taehyung vardı. Taehyung ile ayrılığımızsa uzun sürmüştü ve hala onu bulamamıştım. Tek emin olduğum şey şu an bu sarayda olduğuydu. Ayaklarım Taehyung'u daha çabuk görebilmem için koşuyordu ama görgüsüz kralın sarayı mimarisi benimkiyle aynı olsa da benimkinden daha büyüktü.

Anlamıştım, Taehyung'u arayarak kavuşmamızı erteliyordum. Onu görebilmek için önce Joonhyuk'u görmem gerekiyordu. Istırabıma bir an önce son verebilmek için rotamı Joonhyuk'un tahtının olduğu yer olarak değiştirdim.

Beklediğim gibi oradaydı. Hala tahtını boşaltmamıştı. İğrenç gülümsemesiyle beni bekliyordu. Taehyung neden Joonhyuk'un da yanında değil diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Beklediğim an gelmişti ama düşmanımla eğlenemiyordum.

"Birini mi arıyorsun?" diye sorarak o benimle oynamaya başladı. İğrenç gülüşü hala suratındaydı. Sinirimden kuduruyordum. Lakin ben de gülümsedim, "Evet. Eski kralı arıyordum. Ne şanslıyım ki buldum." diye karşılık verdim.

Taehyung'u sormamı istiyordu. Bunu da damarıma basarak sağlamaya çalışıyordu.

"Benliğini bulman ne hoş!" dedi. "Benliğimi henüz bulamadım ne yazık ki." dedim. Taehyung'dan bahsediyordum. "Görüyorum ki sen de bulamamışsın."

Bunun üstüne bir şey söylememişti. Ben de ona bir adım daha yaklaştım. Tüm ciddiyetimle konuştum. "Seninle bir anlaşma yapalım. Sen bana benliğimi ver..." Ardındansa gülümseyerek devam ettim. "Ben de seni eski kralla tanıştırayım."

Karşımda dimağı kıtlar gibi kahkaha atmaya başlamıştı. Varlığı bile sinirlerimi hoplatıyordu. Taehyung gelmiş olsaydı çoktan kafasını gövdesinden ayırmış olurdum. Ellerim kaşınmaya başlamıştı.

Nihayet kahkasını kesti ve konuştu. "O halde seni benliğine kavuşturayım, benliğin de seni eski kralla tanıştırsın."

"Yanlış anladın. Aklın bir hayli eksik olduğu için herhalde. Eski kralla tanışacak olan sensin. Daha doğrusu tanıştın da farkında değilsin." Sabrımın taştığı yavaş yavaş sesime yansımaya başlamıştı.

O da artık gülümseyip duran rahatsız edici görüntüsünden çıkmıştı. "Ben tanıştığıma memnun olmasam da seninle bebeklikten beri tanışıyorum. Ama belli ki sen daha kendini bile bilmiyorsun."

"Kendini bilmez sensin. Boş konuşup ömrünü uzatmaya çalışıyorsan kutlarım, ömrünü Taehyung'un yerini söyleyene kadar uzatıyorum. Yerini söyle, şimdi." Kaşınan ellerim kılıcımın kabzasını kavramıştı.

Elimin gittiği yere çevirdi gözlerini. Ardından da yalancı bir oyunculukla korkmuş göründü. Şaklabanlığına devam ediyordu. "Aman dilerim efendim. Müsaade ederseniz çağırayım Taehyung'u."

Sinirli bir adamdım. Taehyung yoktu. İt herifin teki benle eğleniyordu. Taehyung yoktu. Biraz sonra bu it herifi öldürecektim. Ve Taehyung yoktu!

Gözümü kapatıp burnumdan bir nefes verdim. Çenemi sıkıyordum. Kılıcımı kınından çıkarıp boğazının tam yanında durdurdum. Kılıcın durma anıyla gözümü açtım. Sonunda ifadesi sarsılmıştı. Onu gözüm kapalı bile öldürebileceğimi biliyordu. İrislerinden geçen korku beni biraz olsun tatmin etmişti.

"Taehyung!" diye seslendi. Onun sesiyle bile olsa adını duymak iyi hissettirdi. Kapının açılma sesi geldi. Hala aynı yerdeydim ve kılıcım Joonhyuk'un boğazındaydı. Sırtım kapıya dönükken gözlerim olduğu yerde dondu. Kılıcı hızlıca boğazına değdirerek çektim. Bilinçli yaptığım bir şey değildi. Boynuna ufak bir kesik atmış olmalıydım. Joonhyuk'tan acı çeken bir inleme duymuştum arkama hızla dönerken.

Sonunda... Bakış açıma girmesiyle nefesim düzene girdi. Kalbim onu görünce deli gibi çarpar sandım. Ama atmayı bırakmış gibiydi.

Yere bakarak yürüyordu, eli karnındaydı. Yüzük parmağında ona aldığım turkuaz taşlı yüzüğü taşıyordu. Yere baktığı için yüzünün yarısını göremiyordum.

Oda çok mu büyüktü Taehyung'un adımları mı yavaştı anlayamıyordum. Zaman gerçekten göreceliydi. Taehyung ve onun adım sesleri...

Yaklaştıkça hasretim azalacağına artıyordu. Dudaklarım karıncalanmaya başlamıştı. Bastığı yerleri bile öpmek istiyordum. Kesilmiş saçlarını koklamak istiyordum.

Artık bakmalıydı. En azından gözlerimiz buluşmalıydı. Sevgilimin zalimliği yine üstündeydi. Gözlerini benden esirgiyordu.

Dudaklarını dişliyordu. Vücudu gergindi. "Ben buradayım. Geldim. Hadi, bak bana." demek istemiştim. Dudaklarım aralandı ama kelimeler dökülmedi.

Kalbim atmayı, ağzım konuşmayı unutmuştu. Ayaklarımın da yürümeyi neden unuttuğunu o an sorguladım. Taehyung'a gitmeliydim.

Ben bir adım atana kadar o yanımıza varmıştı. Ben Joonhyuk'un önündeydim; biraz önce boğazına kılıç dayarken çıktığım tahtını yükseltmek için konan mermerde. Taehyung ise bir metre ilerimizde...

Bu yakınlık bile başımı döndürdü. Resmen yanıyordum, yine. Kanım sanki tersine akıyordu. Onu görmek istiyordum. Hala başı yerdeydi.

Joonhyuk'un yerinde olsam beni tam şu an öldürürdüm. En savunmasız anımdaydım.

Onu şimdi, burada öpmeyi düşlemiştim. Joonhyuk'un sesi düşümden uyandırmasaydı yapacaktım da. "Taehyung, itaat et!" Hayalimden uyandıran sesi birazdan yeryüzünden silecektim. "Taehyung kralının önünde diz çök ve eski kralı öldür!" diye kükredi.

Sevgilime resmen emrediyordu. Taehyung benim önümde bile diz çökmemişti. "Bana bak, sevgilim." dedim. Bakmadı.

Bu durum artık canımı sıkmaya başlamıştı. "Seni dinlemez, Taehyung benim askerim. Öyle değil mi Taehyung, canım?" Benim canıma canım deme cesareti bu adama nereden gelmişti bilinmez, bir de sevgilimin ondan taraf olduğunu ima ediyordu. "Taehyung, bak artık bana." diye resmen yalvardım. Sabırsızlığım sesimin benim bile beklemediğim şekilde cılız çıkmasına sebep oldu. Taehyung köle olduğunu belli edercesine gözleri yerde gezmeseydi asıl kölenin ben olduğumu sanarlardı.

Bana bakması gerekiyordu. Onun askeri olmadığını, benim aşkım olduğunu ona göstermesi gerekiyordu. Neredeyse başını gidip ben kaldıracaktım. Yine de kendimi zor da olsa tuttum. Kimin tarafında olduğunu kendisi göstermeliydi.

Ağzını açar gibi oldu. Sonra üst dişleri yine ısırmaktan kanamış alt dudağına geçti. Karnının üzerindeki ellerini de daha sıkı tuttu. Ve diz çöktü...

~Bölüm Sonu~

Merhaba, bu benim ilk hikayem. Umarım okursunuz ve beğenirsiniz. :)

Bir sonraki bölüm geçmişe dönüp yavaş yavaş bu bölümün olduğu zamana geleceğiz. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum.

Bir de... Uyarı: Bu kurguda geçen tarihler, mekanlar, olaylar, topluluklar, kültürler, inanışlar vs. tamamen hayal ürünüdür.

The King Invincible | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin