6. Bölüm: Aynı Atın Üstünde Gündüzler Ve Geceler
Hummalı hazırlıklar sona ermiş, Namjoon'un Kral Jungkook'a tekmil vermesiyle yola çıkmıştık. En azından içkilerin mayalanmasını bekleyip onları da bizimle götürür diye düşünmüştüm. Lakin içkiler için gelecek atlar farklıymış, beklemenin lüzumu yokmuş. Şimdilik benim eşyalarımı taşıyacak kadar at varmış.
Şimdi Kehribar'ın üstünde Kral Jungkook'un arkasında beline tutunmuş gidiyordum. Kıyafetini tutmamalıymışım. Daha önce kırıştırdığım için bu ikazı yapmıştı sanırım.
Hepsi benim suçumdu kesinlikle. Belki beni götürmekten vazgeçer diye ne zaman ata binmeyi öğreteceği gelse çok fena korkmuş taklidi yapıyordum. Koca kral bana at binmeyi öğretmeye geliyor, ben de kaçıyorum. Lükse bak!
Birinde abartıp 'Kehribar rüyamda sizin sesinizi çalmıştı. Hiç sesiniz çıkmıyordu. Sonra Kehribar sizin sesinizi kullanarak Min He'yi çağırdı. Ardından da onu tepti. Çok korkunçtu.' diye kafamdan atmıştım.
O ise eli çenesinde büyük bir dikkatle dinleyip 'Ya, öyle mi oldu? Bugün çalışmayı erteleyelim o zaman.' diyip beni göndermişti. Ben de soluğu manevi babamın yanında alıp onunla vakit geçirmiştim.
Manevi babamın yanındayken yanımıza uğradığı bir sefer toprağın ıslahı hakkında da konuşmuştuk. Burayı yaktığıyla bırakmayacaktı en azından. Giderken bunu bilmek içimi bir nebze olsun rahatlatıyordu.
Kırk katır mı kırk satır mı durumuna gelmiştim işte şimdi. Sanıyordum ki at binmeyi öğrenmezsem beni almaktan vazgeçer. Lakin o, günler süren yolculuğu onunla dip dibe aynı atın üstünde yapacağımı söylemişti. Ne yazık ki bu sefer kaçacak bir yerim yoktu.
Tüm göz yaşlarım Bogum'la ağladığım gün tükendi sanmıştım ama yanılmışım. İçimden ağlamaya devam ediyordum sanki. Zira hâlâ burnumu çekiyordum.
"Taehyung..."
"Buyurun majesteleri."
"Ağlıyor musun?"
"Yok öyle bir içime hava çekeyim dedim. İsten başka koku bulunca..."
"Evet, hava al. Öksürüp duruyordun."
Gerçekten ülkemin dışına çıkınca is kokusunu nasıl da kanıksadığımı fark ettim. Temiz havayı bol bol içime çektim.
~~~
Kral Jungkook'a çarpmayayım diye dimdik durmaya çalışıyordum. Vücudum bu şekilde tutulup kalacaktı. Fakat atın tepesinde sürekli sallandığımız için ara sıra kontrolumü kaybedip sırtına çarpıyordum. Sonra da özür dileyip duruyordum. Bu durumdan sıkılmış olmalıydı.
"Taehyung göğsünü sırtıma yasla."
Belinin iki yanında eğreti duran kollarımı da tek tek göbeğine doğru sardı. Kolum kılıcının kabzasına değiyordu.
Karnı taş gibiydi. İstemsizce sırtına değen göbeğimi biraz arkaya iteleme ihtiyacı duydum.
Bu sefer de başım boynuna çok yakındı. Keşke at binmeyi öğrenseydim. Kendi düşen ağlayamıyordu gerçekten.
Ensesini ve başının arkasındaki saçlarını izliyordum. Saçındaki kokuyla ensesindeki koku birbirinden farklıydı. Ensesindeki kokuyu geçen de duymuştum. Farkında olmadan ensesine burnumu değdirdiğimi Kehribar'ın bizi sarsmasıyla anladım.
Kral Jungkook da benle birlikte irkilip Kehribar'ın dengesini yeniden sağladı. "Omzuma yat. Yolu izleyebilirsin böylece."
İkiletmeden dediğini yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
FanficKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...