28. Bölüm: Kısa Saçlı Bir Kadın Yerine Uzun Saçlı Bir Erkek
Kulübenin kapısı tıklanınca savsak adımlarla açıp Kral Jungkook'a doğru dürüst bakmadan geçmesi için kapıyı açık bırakarak kulübenin içine geri döndüm. Bu halime şaşırmış olacağını biliyordum fakat umursamadım.
Arkam ona dönük lalerimi inceliyordum ve asla ona bakmıyordum. Yanağımı öptükten sonra da tepki alamayınca gövdemi ona doğru döndürdü. "Sevgilim?"
Hâlâ ona bakmadığımda çenemden tutup başımı kaldırdı. Gözüne baktığım an elini ittirdim.
"Dokunmayın bana!"
Elleri hemen geri çekildi. Yüz ifadesinden nasıl korktuğunu görmüştüm. Gardımı indirmek istemiyordum ama böyle bakınca kendimi kötü hissetmiştim.
"Seni kıracak bir şey mi yaptım?"
Sanırım daha kötü hissedemezdim. "Yok, öyle değil..." derken meraklı gözleriyle bir adım yaklaştı. "Sabah kışlada dediklerime mi alındın?"
"Ne? Hayır, kâle almadım bile onları."
"Niye kızdın o zaman?" Maraton koşmuş gibi nefes alış verişleri hızlanmıştı. "Sadece şey diye... Bugün talimde... Beni çok yordunuz diye! Her yerim ağrıyor!"
Anında yerimde havalanmıştım ve "Ne yapıyorsunuz?!" derken de çoktan yatağa gelmiştik. "Neren ağrıyor?" Gözlerime beklentiyle bakıyordu. "Tamam, o kadar da ağrımıyor."
Yataktan inmeye çalışırken beni yatakta tutup ifadesini de sesini de sertleştirdi. "Neren ağrıyor? Ciddi bir şey olabilir."
"Ciddi bir şey olsa bilirdim. Asıl ciddi olan o değil."
"Taehyung!" diyince bacağımı gösterdim öylesine. Bacağımı ovmaya başlamıştı. Sinirlerimi bozuyordu.
"Öylesine demiştim bir yerlerim ağrıyor diye. Ağrımıyor aslında." diye itiraf ettim ancak elleri bir an bile duraksamadan bacaklarımı ovmaya devam etti. "Niye öyle dedin o zaman güzelim?"
"Çünkü... Sinirlerimi bozdunuz bugün. Her şeyi belli ettiniz. Sizin yüzünüzden..."
"Bak, ben... Baekhyun'un senin dibinde gezmesinden hoşlanmıyorum. Elleri sürekli senin üzerinde Sen de inat gibi hep onun yanında oluyorsun. Baekhyun yanına gelmeseydi gelmeyecektim."
"Saçlarımla niye uğraştınız? Kılıç tutmayı gösterseniz yeterdi."
"Saçların burnumun dibindeydi. Bal tutan parmağını yalıyor. Senin hatan..."
"Yok artık! Buraya iz bırakmasaydınız o zaman. Başka hiçbir yerimde iz yok. Mumun izi bile daha hızlı geçmişti."
"Oranın nasıl koktuğundan haberin var mı?! Güzel koktuğun için beni suçlayamazsın."
"Güzel koktuğum için ben mi suçluyum?!"
Düşünceli bir şekilde alt dudağını ısırıp yarım bıraktığı ovma işlemine devam etti. "Teşekkür ederim. Siz de çok güzel kokuyorsunuz."
Gülümsedi hemen. O gülümsedi diye gülümsüyordum ben de. Ne ara bu hale geldiğimi anlayamıyordum. Anlamaya çalışmam da aptallıktı. Onunla ilgili hiçbir şeyi anlayamıyordum. Kızmak dışında her şeyi yapıyordum.
"Beni yine kandırdınız. Size kızacaktım. Ancak sizi üzgün görmeye dayanamıyorum. Ciğerci kedisi bakışları atmayın bana bir daha!"
"Ciğer sensin o halde."
"Ya! Cıvıtmayın." diyip bacaklarımı kendime doğru çektim. "Hileci diyince ben suçlu oluyorum. Konuşacağımın değeri kalmadı." Bacaklarımı tekrar kendine doğru çekti. "Benim en büyük hilem aşkım. Aşkımla aklını başından alıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
Fiksi PenggemarKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...