27. Bölüm: Gizli Saklı
*Yazar*
Kral Jungkook masasının başındaydı. Bacaklarına tutturduğu hızlı ritimle yeri delmeye çalışır gibi bir hali vardı. Bugün keyifsizdi. Yine de kalkıp masasının başına geçmişti.
Yerinden seri bir şekilde doğrulup kendine su koymaya gitti. Fakat su da boğazını aşmayı başaramamıştı. Balkonuna çıkmayı düşündü ama canı güneşi bile görmek istemediği için bu fikirden de vazgeçti.
Kapısı tıklanınca özensiz bir tavırla içeri gelmek isteyene izin verdi. Muhafızlarının karşı krallıktan elçi geldiğini söylemesiyle beyaz giyimli adamın elinde tuttuğu gül deseniyle mühürlenmiş mektubu Kral Jungkook'un eline vermesi bir anda oldu.
İçindeki sıkıntının sebebi bu mektuptu.
Mührü yırtarcasına söküp satırlar arasında göz gezdirdi ve yüzü her kelimede seğirdi. Elçiye hiddetle baktı. Elçiye zeval olmazdı ve buraya daha önce de geldiği olmuştu ancak adam Kral Jungkook'un bakışlarından ürkmekten kendini alamamıştı.
Odasından koşar adım çıkarken kapının ağzında geri döndü. "Benimle gel!" Elçi ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Majestelerinin dediğini ikiletmemek adına bir şey demeden peşinden çıktı.
Geniş bir kulübeye gelmişlerdi. Büyük ayna dikkat çekiyordu. Dövüşlerde kullanılan ekipmanlar, mutfak malzemeleri... Bazı yerler dağılmıştı ya da dağıtılmıştı. Küçük dağınıklıklar dışında her şey normal görünüyordu. Buraya neden geldiğini anlayamamıştı. "Taehyung!" diye bağıran Kral Jungkook'a cevap veren olmamıştı. Normal olmayan bu gibiydi. Elçi diğer kapılara doğru ilerleyen majestelerine öylece bakmıştı sadece. Stresten boğazı kurumaya başlamıştı.
Majestelerinin bu ufak tefek dağınıklık arasında yerde dikkatini çeken bir şey olmuştu. Bir çeşit saç süsü gibiydi. Hareketlerindeki tüm gelişigüzel kabalığa rağmen süsü nazikçe kaldırıp donuk gözlerle baktı. Bakışları elçinin içini ürpertmişti.
Gözleri elçiye döndüğünde elçi bu bakışlardan daha çok korktu. Kral Jungkook'un eli boğazına sarıldığındaysa korkmakta ne kadar haklı olduğunu anlamış oldu. Taşıdığı mektupta ne denli önemli bir malumat vardı ki Kral Jungkook kesik baş bile gördüğünde böyle sinirlenmemişken şimdi bu hale gelmişti?
"Taehyung nerede?!"
Elçi ne diyeceğini bilememişti. Taehyung'un kim olduğunu bile bilmiyordu. O Joon Krallığının eliçisiydi yalnızca. Kral Jungkook karşısında kızaran adamın boğazındaki ellerini gevşetti. "Bana bu şekilde davranamazsınız." Öksürmekten zor konuşan adamı umursamadı. "Kes sesini! Taehyung hakkında bir şey söylemeyeceksen sus!" diyip daha çok sıkmaya başladı.
Bir sıkımlık canı kalmışken bıraktı. Gözleri deliye çalıyordu. "Bu ne cüret!" diyip adamı yere fırlattı. "Bu mektubu bana nasıl getirebilirsin?!"
"Ben... Ben getirdim sadece. Mektubu Kral Joonhyuk yazdı." Kekeleyecekti neredeyse ama bunun Kral Jungkook'u daha çok sinirlendirmesinden korkup kendini toplamıştı. Lakin bu fırsatı olsa arkasına bakmadan Joon Krallığına koşacağı gerçeğini değiştirmiyordu.
Kral Jungkook elindeki süse dönüp onu yavaşça masanın üzerine koydu. Kıymetlisinin saç süsüne zarar gelmesini istemezdi.
Süsü koyar koymaz eli kılıcının kabzasına gidince elçi kaçmaya başlamıştı. Fakat Kral Jungkook'un kılıcının boynuna inmesinden kurtulamamıştı.
...
Kral Jungkook omzuna attığı başsız gövdeyle kışlaya daldığında etraf ölüm sessizliğine bürünmüştü. Bu sessizliği bozan yine Kral Jungkook'tu. Komutana öyle bir sesle bağırmıştı ki komutan olağan zamanda koşarak gitse de şimdi bir anlığına gidip gitmemek arasında kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
FanficKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...