Bir önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun lütfen...
~Final~
"Büyük planınız ne? Ne için galeyana getiriyor?"
"Ayaklanmaları için."
"Bu... Nasıl yani? Bu kadar büyüklükte bir yerdeki insanları nasıl harekete geçirebilirsiniz ki?"
"Başta zordu. Lakin şimdi daha kolay. İnsanları bir şeylere inandırmam gittikçe kolaylaşıyor. İnançlar kutsallaşınca beyin, onları tartışmaya kapalı kılar. Ayaklanma fikrini akıllarına öyle bir soktum ki artık ayaklanmayla alakası olmayan şeyleri bile ayaklanmaya yoruyorlar." Durup devam etti. "Joonhyuk'un babası, amcam, ben tahta geçeceğimde Joonhyuk'un da tahta geçebilmesi için kendi canına kıydı."
Nasıl olabilirdi? Bir insan kendisini nasıl böyle öldürebilirdi? "Onun da içinde Jeon Krallığını alma gayesi o kadar ağır basmış ki canını bu yola koymaktan çekinmemiş, öyle mi?"
"Evet. Lakin ben hadiseye kendi açımdan bakıyorum. Yaptığı hareket çok işime yaradı. Joonhyuk da ben de hep babalarımız tarafından kontrol altında tutulduk. Babasının hakimiyetinden çıkınca Joonhyuk yolunu bulmakta zorlandığında casuslarım onun için yeni yollar tayin ettiler. Yönetilmeye alıştığı için bazı şeylerin makul olup olmadığını sorgulamadan yerine getirir hale getirdim."
Şaşırmamalıydım artık. Bu hinliklerine alışmış olmalıydım. Gözü gülümsüyordu karşı krallığı alma planları yaparken. Gerçek bir liderdi. Tüm olanı biteni kendi lehine çeviriyordu. Hız kesmeden devam etti. "Taehyung... Şimdi bambaşka bir yol geldi aklıma. Amcamın farklı bir dinden olduğu iddialarını ortaya çıkaracağım çünkü inandığımız dinde intihar yasaktır. Joonhyuk da tapınaklarının üstünü kapatırsa..."
"Bu da nereden çıktı şimdi? Durduğunuz yerde yeni bir şey çıkarıyorsunuz." dediğimde güldü. "Sen çıkarıyorsun. Senin sayende geldi aklıma. 'İnsanlarla inançları hakkında tartışmak çoğu zaman pek de iyi bir seçim değildir.' demiştin."
"Unutmamışsınız." dediğimde gözü başka türlü parlamaya başladı. "Seninle ilgili bir şeyi unutmam mümkün mü? Benim en güzel ilhamım."
O gün onun kafasında da kutsallaşan bir düşünce olduğunu anlayacak kadar baktım gözlerine ve bu sanıyorum karşı krallığı almaktı. Bende böylesi bir düşünce olmaması Jungkook'un amcasını bile kıskanmama sebep olmuştu o zaman. Ancak şu an fark ediyordum ki benim de uğrunda ölebileceğim bir şeyim vardı: Jungkook...
Çok düşünmek bazen hiçbir yere çıkarmıyordu adamı. Yürüdüğün yolun başını sonunu düşünmek de öyle. Bense hep düşünmüştüm ve farkında olmadan aradığım şeyi bulmuştum. Aradığım her şey ben anlayamadan Jungkook'ta toplanmıştı.
Dışarıyı görmek isterdim hep. Kitaplardaki maceracılar gibi... Jungkook beni yanında ülkesine götürmek istediğinde öyle kızmıştım ki gezdirdiği yerlerin farkına varmam zaman almıştı.
Ona duyduğum bir güven vardı; en karanlık düşüncelerimi açacak kadar... Hareketlerim saygısızlık noktasına varsa bile kellemi almayacağını hep bilir gibi bir halim vardı. Huzurunda hareketlerime çeki düzen vermezdim. Yanında gerçekten kendim gibi hissettiğim tek kişiydi. Hesapsız kitapsız davranabildiğim tek yerdi, ailemdi. Benim kaybedip uzun zaman sonra bulduğum ailemdi.
Benim yol gösterenim, öğretmenimdi.Okuduğu kitapları, gezdiği yerleri, aklındaki düşünceleri, bildiği dövüşleri, hatta bir ara yemek yapmayı bile öğretmeye çalışan öğretmenimdi. Beni dinlerken sanki öğrencimdi. Ağzımdan çıkan her lafı ciddiye alıp dinlerdi. Bazen söylediğim önemsiz bir şey üzerine bile gözleri ışıldar eli çenesine giderdi. Hem kralım hem kölemdi. Çocuk gibi davranıp neşelendirirdi, büyüğüm olup bana akıl verirdi. Yüzümdeki gülümsemenin sebebiydi. Böyle kokmamın sebebi bile o koklasın diyeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
FanfictionKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...