19. Bölüm: Islak Savaş
O gün Jimin'i kıskanmıştım. Onun sadık asker oluşunu, Kral Jungkook'a her zaman güven verişini... Lakin ben bu vasıflara sahip değildim. Öğretmenimin gözünde bir hiçtim.
Güvenecek kimsesi olmadığını söylüyordu ama Jimin'e güveniyordu; en azından belli başlı konularda. Banaysa gram kadar güvenmiyordu. Asker olabileceğime güvendiğine bile emin değildim. Yapabildiğim şeyleri bile bin kere kontrol ediyordu.
Hayatımda görebileceğim en korkak adam...
Hayatımda gördüğüm en cesur adamın kendisini en korkak olarak tanımlaması ya da gözünde gerçekten korkuyu görmemden ziyade beni sarsan; gözünde gördüğümün korku olduğunu kendisinin doğrulamasıydı.
İyi hissetmiyordum ve ona da kötü hissettirmek istiyordum. Ancak ne zaman ona kötü hissettirsem ondan daha kötü hissediyordum. Bu da yeni adetimdi. Bu yüzdendi ertesi gün kulübeye geldiğinde ilk iş paşa paşa özür dilemem.
Özrümle o gece hiç yaşanmamış gibi davranır olmuştu, kin tutmuyordu. Çocuk gibi burada küsüp şurada barışıyordu. Lakin çocuk gibi desem de bu davranışının altında bile eziliyordum.
Uslu bir öğrenci gibi davranmaya çalışıyordum. Aynadan bakarak hareketlerimi geliştirmeye çalışıyordum. Kral Jungkook gelmeden önce son egzersizleri tamamlıyordum. Beni çalışırken bulduğunda mutlu oluyordu. Bunu, yüzünün şeklinden anlıyordum. Bu yüzden başa dönüp tekrar yapıyordum aynı hareketleri.
Fakat bugün talim yapmayacağımızı yanında getirdiği misafirleri görünce anlamıştım.
Kucağında son doğan prens Hyun Shik ve prenses Hae So da dahil olmak üzere tüm çocukları buradaydı.
Sadece kraliyetin hizmetine tahsis edilmiş bir alanda olduğum için Kral Jungkook bazen çocuklarının da bu alana teşrif edeceğine dair haber salıyordu. Alan geniş olduğu için geldiklerinde pek rastlaştığımız söylenemezdi ama yine de idman aralarında onları gördüğüm oluyordu.
Kraliçe Ji Eun'dan olan çocukları Prenses Hae So ve Prens Min Ho genelde beraber geliyorlardı. Prensesin ben idman yaparken beni izlediği oluyordu. İdman sonrası saçlarımın bozulduğunu bahane edip beni önüne oturtuyordu ilk karşılaşmamızdaki gibi.
Lakin tüm çocuklarını bir arada ve Kral Jungkook'la gördüğüm bir ilkti. Şaşkınlığı atamadan asker selamı ve normal selam arasında gidip geldikten sonra asker selamında karar kıldım. Askeriysem asker selamı vermeliydim.
"Kehribar'ı yıkayacağız. Hazırlanıp nehrin yanına gel."
Tüm kraliyetin sırf beni Kehribar'ı yıkamaya çağırmak için kapıma kadar gelmesi biraz komik biraz da gurur okşayıcıydı. "Hazırım zaten majesteleri." diyerek kulübeden çıkıp kapıyı kilitleyiverdim. Bu hareketimle bir şey demeden peşine takıldığımızdan emin bir şekilde arkasına döndü.
~~~
Geldiğimizde Kehribar'ı semeri çoktan sökülmüş bir biçimde tüm heybetiyle orada bulmuştuk. Binmek hâlâ istemiyordum fakat gariptir ki onu özlemiştim.
Prenses Hae So, bebek kardeşi Hyun Shik'le ilgilenirken biz dört kişi bir atı yıkıyorduk. Kral Jungkook gösteriyor, biz de onu izliyorduk daha çok. Kral Jungkook'un da benim de ara ara gözlerimiz prensesle prensi buluyor, onları kontrol ediyordu.
Kehribar yıkanıp temizlenmeyi seviyor gibiydi. Belki de o da Kral Jungkook'un kral olduğunun farkındaydı. Ona baş eğiyordu.
Kral Jungkook da Kehribar'ın saygısını karşılıksız bırakmıyordu. Onu rahatsız etmemesi için parmağındaki yüzükleri bile çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
FanficKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...