15: Bölüm: "Hadi!"
"Kralımızın adaletinden şüphe edeniniz var mı?!"
"Yok komutanım!"
Komutan Jun Myeon sıraya dizdiği bizlerle uzun bir konuşmaya girmişti. Hepimiz dikkatle onu dinliyorduk. Yerde hâlâ geçen geceden kalma kan izleri vardı.
"Kralımızın yargısız infaz yapmayacağını hepiniz pekala biliyorsunuz, değil mi asker?!" Bunu derken geçen gece bağıran askerin önüne gitmişti.
"Evet komutanım!"
"Şüphesiz majestelerinin elleri adaletin elleridir ve şüphesiz yargı majestelerinin bizatihi kendisidir." Söylediklerini sindirmemiz için kısa bir süre sessiz kaldı. "Adaletinden şüphe edenler için kralımız Woo Shik'in casus olduğuna dair toplanan aleni olmayan delilleri zatıma teslim etmiştir. Benim gözetimim altında incelemek isteyenler odama gelmekte serbesttir!"
Bu bildiri herkesin şaşırıp birbirine bakmasına sebep olmuştu. Komutan Jun Myeon ayağını sertçe yere bastı. "Asker!"
Konuşmak için herkesin toparlanmasını bekledi. "Majestelerinin umumi olmayan delilleri incelemeniz için verdiği izni suistimal ederek kullananların sonu Woo Shik'in sonu gibi olacaktır!" Bu yalnız ilgisi olanlar gelsin demekti. Bu duyuruyu yapmasa tüm ordu komutanın kapısında kuyruk olurdu.
Delilleri incelemekte ilgisini ispat edenleri arkasına toplamıştı. Geçen bağıran ve aslında delillerin incelenmesini sağlayacak lafı eden kişi de arkasındaydı. Bizeyse uygun adım koşmamız için komut vermişti.
~~~
İlk defa askerlerle birlikte koşuyordum. Baekhyun'un abarttığı kadar yorucu değildi. Gayet de koşuyordum şu an. Bir yandan da aklımdan çıkmayan geceyi düşünüyordum.
Kötü hissetmiyordum. Kesinlikle hissettiğim duygu kötü şeklinde tarif edilemezdi. Sadece şaşkındım. Akıl yetimin bir kısmını kaybetmiştim belki de. Ne hissettiğimi algıyamayacak kadar vahimdi durumum.
Aklımı en çok meşgul eden Kral Jungkook'un bakışlarıydı. Önümde vahşet yaşanmıştı. Lakin ben gözlerine takılı kalmıştım. Sanki kellesi giden oymuş gibi, son bakışını atıyor gibi... Hatta belki biraz korkuyor gibi bir bakışı vardı.
Ölen kişinin gıkı bile çıkmamıştı. Ölmeyi kabullenmişti. 'Bir asker için ölmek dert değildir, adı iyi anıldığı sürece.' Jimin böyle söylemişti. O asker burada iyi anılmasa da kendi ülkesinde iyi anılacaktı. Bunun farkında olarak ölmüştü. Pişman değildi. Hain olduğu için son sözü sorulmamıştı fakat kendisi de aman bile dilemeye tenezzül etmemişti.
Vazgeçtim, Kral Jungkook'un ölüme giderken atacağı bakış o olamazdı. Normal birinin ölürken atacağı bakışa benziyordu; acayip olan ölen değil, öldüren kişinin bakışlarının öyle olmasıydı.
Aklımdan bakışlarını silemiyordum. Rüyalarıma giriyordu, uykularımı kaçırıyordu. O bakışı onun gözlerine yakıştıramamıştım. Yenilmez kraldı o, birilerinin kellesini gözünü kırpmadan almıştı. Sonra nasıl öyle bakmıştı?
Kesik başı görmek beni şenlikte de korkutmamıştı. Kral Jungkook gözlerimin önünde birini kollarından birini başından ederken de korkmamıştım. Şaşırmıştım, hayrete düşmüştüm...
Korktuğum Kral Jungkook'un kudretiydi. Onun ellerinden korkuyordum. Şefkatli, adaletli, kılıç tutan beyaz ellerinden. Yapabileceklerinden korkuyordum.
Lakin kendi adıma değildi bu korku. Yapabileceklerini benim üstümde uygulamayacağından emindim. Ona bu konuda güvenmemi sağlayan neydi bilmiyordum. Ancak beni o gün suya düşürse de peşimden atlayıp geri çıkarırdı gibi hissediyordum. Belki de çıkarmazdı, ben böyle hissediyordum sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
أدب الهواةKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...