Geçen bölüm tabii ki fake attım puhahahha
Kral Jungkook kendisinden nefret eden bir adamı bu şekilde öpecek bir karakter değil. Daha birazcık yolumuz var...
14. Bölüm: En Uzun Gece
"Yalnız sadece sizden değil! Buradaki her şeyden nefret ediyorum! Ülkenizden de nefret ediyorum, sarayınızdan da nefret ediyorum, sarayınızın kocaman olmasından da nefret ediyorum..." Ben hızlı hızlı sayıştırmaya devam ederken o bileklerimdeki ellerini çekmeden ilgisini hipnoz olmuş gibi dudağıma verip ağzımdan çıkan kelimeleri takip ediyordu. Bir etkisi olmasa da hâlâ bir yandan göğsümle göğsünü ittiriyordum. "...emirlerinize uymak zorunda olmaktan da nefret ediyorum, asker olmak zorunda olmaktan da nefret ediyorum, ordunuzda olmaktan da nefret ediyorum, ordunuzdaki sapık askerlerden de ne..."
"Ne?"
Nenenin burnu!
Aynı onun gibi ben de kaşlarımı çattım. "Ne ne?!"
"Niye böyle bir kelime kullandın? Sapık askerler ne Taehyung?"
Başımı yana kaçırdım. "Hiçbir şey!" Sesimdeki öfkeyi engelleyemiyordum. Hâlâ kuyruğuna basılmış kedi gibiydim. Tüylerim diken dikendi.
Sağ eli bileklerimi tutmaya devam ederken sol eli çenemden tutup başımı kendine çevirdi. Yüzümü çekemiyordum. Bu kadar güçlü olması haksızlıktı! Sırf bu yüzden bile onu dövesim gelmişti. Gözümü onda tutmuyordum hâlâ. Çenemi sıktı. "Bana bak!"
'Ne var?' der gibi döndüm. Gözlerini devirdi. "Sapık askerler ne demek?!"
"Ne demekse o demek!"
"Taehyung!.. Sinirleniyorum. Haddini bil artık! Üslubuna dikkat et! Karşında kim olduğunu unutma."
"Bence siz de kim olduğunuzu unutmayın! Bırakın elimi." Elimi oynattıp başımı dikleştirdim. "İşiniz elimle değil. Nefesimi kesmek istiyorsanız boynum burada!"
Düşünceli düşünceli tavşan dişleriyle alt dudağını oynuyordu. Nihayet bileğimdeki elini çözdü. Ancak sevinmek için fazla aceleci davranmıştım. Vücudumdaki temasını kesmeden ellerini belime atıp üstüme doğru gelerek beni geri geri yürütmeye başladı. Gerginlikle yutkunarak iki elimi de arkaya atıp belimdeki ellerini tuttum. Bizi zaten iki adımlık mesafede olan nehre doğru götürüyordu.
Tehlikeli, çarpık bir gülümseme vardı yüzünde. Belimdeki tutuşunu sıkılaştırıp belden yukarımı nehre doğru eğdi. Tutuşunu çözmeye çalışan ellerim kollarına tutundu hemen. Arkamdaki nehre hızlıca bakıp üzerime başı ufacık eğilmiş olan Kral Jungkook'a döndüm. "N-Ne yapıyorsunuz?"
Kendimi güvenceye almak için ellerimi omzuna çıkardım. Yüzündeki gülümseme büyüdü. Ellerinin tutuşu gevşiyordu. Aynı anda bana eğik vücudunu da dikleştiriyordu. Dikleşmesine izin vermemek için elimi ensesine attım. Başını bana doğru yaklaştırmıştım. Ortadan ayrık saçlarının uçları yüzüme değmek üzereydi. Yukarı kıvrılmış dudakları o an normal halini aldı. Bir anlık duraksamanın ardındansa gözlerimin içine baka baka ellerini gevşetmeye devam etti.
Başını da ensesindeki ellerime aldırmadan geri çekti. Dirseklerine tutundum şimdi de. Ellerimi ayırmıyordum vücudundan. Zira planı beni suya düşürmek gibi görünüyordu. Dirseklerindeki tutuşum uzun sürmedi. Çünkü elleri belimi bir anda terk etti.
Son çare olarak ellerine tutundum. Saçlarımın ucu suya değiyordu. Ellerimi eğer tutmuyor olsaydı şu an çoktan suya düşmüş olurdum.
Ellerimi bırakıyor gibi yapıp geri tuttu. Elinde oyuncağa dönmüştüm yine. Şu durumda bile sinir ediyordu insanı. Şirazemi kaydırmıştı. "Bırakayım mı, bırakmayayım mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The King Invincible | Taekook
FanficKral Jungkook eli çenesinde bir süredir sehpasının üzerindeki haritaya bakıyordu. Aslında dikkatli bakıldığında gözünün tek bir yerde takılı kaldığı anlaşılıyordu. Kesinlikle haritadaki küçük ve yeşil renkle işaretlenen yere bakıyordu: Kim Ülkesine...