*Minho'dan*
Restoranın yakınlarına geldiğimizde şöföre kapalı otopakta biraz bekleyeceğimizi söyledim. Jisung uyanacak gibi değildi ve onu uyandırmak istemiyordum. Bu yüzden en azından bir on dakika o uyanana kadar bekleyecektim.
Kapalı otoparka girince şöför "Ben çıkayım mı efendim?" diye sordu. O sırada Jisung'a bakıyordum ve içimdeki melek uyanıktı.
"Yemek yedin mi?" diye sordum şöföre, hala Jisung'a bakarken.
"Bana mı dediniz?" diye şaşkınca sorunca terslemek yerine direkt evet dedim. "Hayır." diye cevap verince cüzdanımdaki, uzun süredir kullanmadığım kartı ona uzattım. "Efendim-"
"Al şunu, bugün iyi günümdeyim."
"Teşekkürler..." dedikten sonra hala arabanın içindeyken hafifçe eğildi ve arabadan indi.
İç çekip Jisung'u izlemeye devam ettim. Madem hırsızlık suç o zaman Jisung da suçlu olmalıydı. Kalp çalmak da hırsızlıktır.
Aklımdaki düşünceye güldükten hemen sonra ne düşündüğümü anlayıp korkuyla doğruldum. Kalbimi çaldırmamıştım değil mi? Hayır... İmkanı yok. Ben ve birinden hoşlanmak? Hah! Sadece onu beğeniyordum. Yakışıklıydı ve bu kadardı. Daha ilerisi olamazdı.
Benim hissettiklerim Hyunjin ve Felix'inki veya Changbin'inki gibi değildi, değil mi? Jisung'a karşı hissettiğim tek şey arzuydu, onu arzuluyordum.
Kendimi kandırıyor olduğumu bilmeme rağmen bunu daha fazla düşünmeden Jisung'a baktım.
Bir süre sonra Jisung'un kıpırdandığını gördüğümde telaşla ne yapacağımı düşündüm. Üzerine ceketimi örtmüştüm ve arabada tektik, yanlış anlamasını istemiyordum. Telefonumu çıkarıp Jisung'la ilgilenmiyormuş gibi yaparken Jisung tamamen ayılmıştı. "Minho?"
Sanki uyandığını yeni fark etmiş gibi başımı telefonumdan çektim. "Jisung? Uyanmışsın."
"Geldik mi?"
"Evet, şimdi geldik." Yalan. En az 15 dakikadır buradayız.
"Ah, güzel." Üstündeki ceketi fark ettiğinde gözlerini kocaman açtı. "Bunu sen mi örttün?" Ne yani iyilik yapamaz mıyım ben? Niye bu kadar şaşırıyorlar ki?
"Evet, titriyordun ben de üşüdüğünü düşünüp üzerine örttüm." Yalan. İlk uyuduğunda üşümesin diye örtmüştüm, üşüdü diye değil.
"Şey... Sağol." deyip ceketi bana uzattı.
"Elinde dursun, üşürsen giyersin." deyip arabadan indim. "Hadi, gidelim."
Ceketi ona verdiğime şaşırsa da hemen toparlamış ve o da arabadn inmişti. Gitmeden önce arabanın anahtarını alıp arabayı kilitlemeyi unutmamıştım.
Yürüyerek kapalı otoparktan çıktıktan sonra hemen karşımızda kalan restorana doğru ilerledik. Tepkisini merak ettiğim için Jisung'a baktığımda onun restorana parlayan gözlerle baktığını gördüm.
"Minho burası çok... Çok şatafatlı." Evet, öyleydi.
Girişin iki yanında birer kalın silindir şeklinde sütun vardı. Sütunların üstünden aşağıya doğru sarmal şekilde inen led ışıklar beyaz sütuna güzel bir görünüm sağlıyordu. İki kanatlı büyük giriş kapısının üzerinde el yazısı ile yazılmış gibi zor okunacak şekilde It's Okey yazıyordu.
Gülümseyerek tekrar Jisung'a baktığımda hayranlıkla bana bakıyor olduğunu gördüm. Ne oldu dercesine kaşlarımı kaldırdığımda durdu. Onunla birlikte ben de durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deadly Difficulty 1/Minsung
FanfictionBenim için tek kurtuluş ölümdü. İnsanlar ölümden korkardı değil mi? Ben niye yaşamaktan korkuyorum? Şimdi kendimi bu çatıdan bıraksam mutluluğa erer miyim? "Hey! Ne yapıyorsun sen orada!? Çabuk in oradan, düşeceksin!" *intihar düşüncesi* *kişilik bo...