*Minho'dan*
Evden çıktıktan sonra kapıda beni bekleyen şöförle avm'ye gitmiştim. Changbin avm'deki kafeyi çok seviyordu bu yüzden orada buluşacaktık. Önce avm'ye, sonra da kafeye gittiğimde Changbin'i beni beklerken gördüm. Yanına gittiğimde o çoktan kahvesini almıştı.
"Senin sorunun ne Chang? Beş yaşında mısın sen? Ne o, eğer Jisung o evde olacaksa ben gelmem tripleri?" diye ardı ardına azar dolu cümlelerimi sıraladığımda bana sinirli gözlerle bakıyordu.
"Onun kim olduğunu bilmiyorsun."
"Bilmiyorum amına koyayım. Neden sevmiyorsun onu?"
"Jennie'yi hatırlıyorsun, değil mi?" Jennie, Changbin'in sevgilisiydi. Uzun zaman önce bir sebepten dolayı ayrılmışlardı. Ne kadar sorsak da Changbin ayrılma sebeplerini sormamakta ısrarcıydı. Peki, Jisung'la alakası neydi?
"Evet de, Jisung ne alaka?"
"Neden ayrıldığımızı bilmek ister misin?" dediğinde karşısındaki sandalyeye oturdum. "Jennie, beni aldattı." Soluğum kesilmiş gibi hissettim. Jennie, Changbin'i çok seviyordu. Emindim buna. Ekipteki herkes görüyordu onların birbirine olan sevgisini. Jennie bunu nasıl yapabilmişti?
Fakat hala Jisung'un olayını anlayamamıştım. Ta ki "Jisung'la aldattı." diyene kadar. Neden böyle hissediyordum? İçim içime sığmıyordu. Sinirliydim ve sebebi hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Changbin benim bir şey dememe izin vermeden beni orada bırakıp gittiğinde masadaki ellerimi yumruk yaptım. Uzun bir süre orada sakinleşmek için durdum. Gözümü kapatıp psikoloğumun dediği gibi derin nefesler almaya çalıştım fakat aldığım nefesler boğazımda düğüm oluyordu.
Biraz sonra sakinleşmeye başladığımda duyduğum düşme sesiyle gözümü açıp diğer herkes gibi sesin kaynağına baktım.
Jisung oradaydı. Jisung, Seungmin ve Jeongin. Jisung'u yere düşen merdivenin üzerinde görünce istemsizce ayağa kalktım. Jeongin, Jisung'un yanına eğilip gömleğini tutana kadar üzerine kahve döküldüğünü fark etmemiştim. Jeongin Jisung'u kaldırıp aceleyle terastan çıkarırken Seungmin ne mi yapıyordu? Olduğu yerde durmuş saçma salak gülüyordu!
Jisung'un dülmesinin sebebinin Seungmin olduğunu anladığımda koşarak yanına gidip yakalarından tuttum.
"Deli misin lan! Niye ittin Jisung'u!?" Seungmin başta beni gördüğünde şaşırsa da çabucak toparlamış ve o da benim yakalarımı tutmuştu.
"Jeongin'e söyle benden bir şey saklamaması gerektiğini unutmasın!"
"Sana herşeyi söylemek zorunda değiller!" Changbin'in dedikleriyle gelen sinirim anca gittiğinde şimdi de Seungmin'e olan sinirim onu geri getirmiş ve içimdeki karşı konulmaz öfkeyle Seungmin'e yumruk attım.
Seungmin de bana karşılık verdiğinde kavga kızışmasın diye bir şey demeden terastan çıktım. Tam o sırada Jeongin tek başına wc'den çıkıyordu. Ona gözükmek istememiştim. Bu yüzden bir kolonun arkasına geçip terasa dönmesini izledim. O terasa girdiğinde acele adımlarla lavaboya gittim.
"Jisung!" diye bağırarak kapıyı açtım fakat Jisung yoktu. Kabinlerin içinde olduğunu düşünerek baştan başlayarak kapıları sertçe açtım.
"Buradayım! Gelme, tişörtüm yok." Son kabinden sesini duyduğumda oraya gidip kapıyı kilidini kırarak açtım. "Gelme dedim!" deyip elindeki ıslak gömleği göğsüne bastırınca içeri girdim.
"İyi misin?" İçeri girmemle sırtı duvara değene kadar geri gitmişti. Daha da yaklaşıp göğsündeki gömleği çekip aldığım zaman da kollarını göğsüne bastırdı.
"Ne yapıyorsun!?"
"Kapa çeneni, sanki görmediğim şey." diyerek günlerdir unutamadığım yarım kalmış gecemizi hatırlattım.
Gömleği bırakmadan göğsüne bakmak için bileklerinden tutup kollarını çektim. Sol bileğini bırakıp yanan göğsüne dokundum. Dokunduğum an bileğimi tuttuğunda gözlerimi gözlerine çıkardım. Hemen sonra ise söylediğim için kendime lanetler okuduğum o cümleyi kurdum. "Rahatsız mı oldun, fahişe?"
Jisung'a en yakıştırmadığım kelimeye yaptığım baskı beni bile rahatsız etmişti. Yutkunduğunu duyduğumda bir elimi omzunun üstünden duvara yaslayıp üzerine eğildim.
"Ne bok yedin de Seungmin sana deli gibi bağırdı söyle."
"B-ben, sadece..." diye kekelediğinde üzerine daha çok eğildim ve gömleği tuttuğum elimi beline yerleştirip onu kendime çektim. Acıyla ağzından ufak bir inleme bıraktığında yutkundum. İnlemesi içimde bir şeyleri harekete geçirmişti. O gün gözümün önüne geldiğinde dudağımın içini ısırdım. Deli gibi onu arzuluyordum...
Fakat benden korktuğunu biliyordum. O yüzden izni olmadan bir şey yapmayacaktım. Gerçi, izin vermesi çok düşük bir ihtimaldi. Kimseye söylemediğim karanlık tarafımı özgür bıraktığım odayı görmüştü... Ölse izin vermezdi.
Bu yüzden kendimi toparlayıp konuştum. "ne yaptın bilmiyorum ama bir daha olmasın." Hemen sonra korkacağını bilerek "Ayrıca böyle ufak anlara alış." dedim. "Ekipte olduğun süre içerisinde, yani sonsuza dek, pek çok kez seni bu şekilde duvarla arama alabilirim." Sadece duvarla da değil tabiki.
Kendimi durduramayıp burnunun ucundan öptükten sonra onu orada bırakıp çıktım. Gitmeden önce gömleğini kabinin üstüne atmıştım.
Terasın olduğu tarafa baktığımda Jeongin'le Seungmin'in kavga ettiğini gördüm. Etraftaki insanlar ikiliyi ayırmaya çalışırken bunu görmezden gelemezdim.
Çıkışa yönelen adımlarımı terasa yönlendirdim. İçeri girip hızlıca yanlarına gittim. İkiliyi birbirlerine zıt yönde ittikten sonra zaten geçmemiş öfkemle var gücümle bağırdım. "Ne yapıyorsunuz lan!"
Önce Jeongin'e hemen ardından Seungmin'e baktım. İkisi de hala bana bakmamış, gözlerini birbirlerinden ayırmamaya ant içmiş gibilerdi.
Seungmin'e doğru ilerlediğimde sonunda bana baktı. "Seung, sen cidden delirdin mi sonunda!? Ne bu kavganız?!" diye bağırdığımda altta kalmayı seçti ve tek kelime etmeden masadaki telefonunu alıp terastan çıktı.
Aynı azarı ona da yapmak için Jeongin'e dönmüştüm fakat o çoktan yanıma gelmiş arkamı döndüğüm an savunmaya geçmişti. "Jisung hyungu itti! Sırf ondan Jisung hyungun bilmesini istemediği bir şeyi sakladık diye! Jisung hyung üzerine kahve döktü, yandı. Şuan lavaboda bekliyor. Çok gereksizdi atarlanması-"
"Jeongin, yeter! Bu Seungmin'e vurmanı gerektirmiyor!" Peki böyle dememe rağmen Seungmin'e ilk saldıranın ben olmamı ne yapacağız?
"Ama hyung..." Ah, ben de ne zaman C planına geçecek diye bekliyordum. "Jisung hyung çok kötü yandı. Sinirlendim ve sinirimi çıkartacak bir şey bulamadım. O yüzden Seungmin hyunga bulaştım." Dünyanın en masum çıkan sesinin altında yatanları biliyordum. Tam bir tilkiydi. Ne kadar samimiyse o kadat kurnazdı.
"Tamam Jeong." Bakışlarına ve sesinin masumiyetine dayanamayacağımı biliyordu. Yine saçma tatlılık merakıma yenik düşmüş ve Jeongin'i affetmiştim. "Hadi gidelim." Umarım Jisung'u unutmaz.
"Bekle! Jisung hyunga tişört götürmem lazım. Önce lavaboya gidelim." Güzel, unutmadı.
"Pekala," derken masanın yanında duran poşeti aldı. Beraber terastan çıktığımızda lavaboya gittik. Jisung yanan ıslak gömleğini giymiş, muslukların önünde yüzünü yıkıyordu. Aptal! O ıslak şeyleri giyerse hasta olacak.
"Hyung! Tişört getirdim!" Jeongin'in seslenmesiyle Jisung bize döndü kızarmış gözleriyle. Ağlamış mıydı? "Hyung?" Jeongin de anlamış olacak ki endişelenip hemen yanına gitti. "Sen ağladın mı?"
"Hayır... Tişört için sağol." deyip Jeongin'in elinden poşeti aldığı gibi kabinlerden birine girdi.
Ay fici iki kişi listesine eklemiş bunun benim için ne kadar güzel bir şey olduğunu bilemezsiniz. Fice her oy geldiğinde (zaten bi kişi atıyor ama olsun diğer ficlerimde de aynı) veya listeye eklendiğinde yazma isteği geliyorrr
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deadly Difficulty 1/Minsung
FanfictionBenim için tek kurtuluş ölümdü. İnsanlar ölümden korkardı değil mi? Ben niye yaşamaktan korkuyorum? Şimdi kendimi bu çatıdan bıraksam mutluluğa erer miyim? "Hey! Ne yapıyorsun sen orada!? Çabuk in oradan, düşeceksin!" *intihar düşüncesi* *kişilik bo...