*İlahi bakış açısı*
"S-sen..." Jennie dehşetle dudaklarının titremesine engel olamayarak konuştu. Karşısındaki bu çocuk yüzünden çok sevdiği çocukla ayrılmışlardı.
Changbin, Jennie'ye bir ilişkiye girmek için hazır hissetmediğini söyleyip duruyordu. Jennie ise büyük bir ihtiyaç duyuyordu. Bu yüzden Jisung'u bulup onunla bir ilişkiye girmişti. O sırada sevgilisini özleyip evine giden Changbin kapı aralığından onları görmüştü. Bir şey belli etmeden yaşadığı kalp kırıklığıyla oradan ayrıldı ve ertesi gün Jennie ile çok büyük kavga ettiler. Ekip ne kadar sorsa bile Changbin neden ayrıldıklarını söylememekte ısrarcıydı.
Jisung geriye doğru bir adım attığında sendeledi ve yürü düştü. Seungmin hemen endişeyle Jisung'un yanına çöktüğünde Jisung hiçbir şey görmüyordu. Gözleri direkt olarak Jennie'ye bakıyor, şimdi ne yapacağını bile düşünemiyordu.
"Jisung hyung!" Jeongin koşarak Jisung'un yanına gitti. Ellerini Jisung'un yanaklarına koyup ona bakmasını sağladı. "Ne oldu? Hyung, bir şey de."
Jisung, Jeongin'e baktığında gözünden akan yaşı tutamadı. Seungmin'in öğrenmesini istemiyordu. Jennie'yi oradan uzaklaştırmasını istercesine gözlerinin içine bakıyordu.
"Jennie nuna da mı..." diye geçirdi içinden Jeongin. Anlamıştı herşeyi.
Jisung'un endişesini geçirmek için ayaklanıp Jennie'nin yanına gitti. "Nuna, arkadaşımız iyi değil. Sonra tekrar görüşürüz!" deyip Jennie'yi ittirerek Jisung'un görüş açısından uzaklaştırdı.
"Jeongin, onun yüzünden! Onun yüzünden Changbin'le ayrıldık!" Jennie gözleri dolu dolu konuştuğunda Jeongin kaşlarını çattı. Bu yüzden Changbin hyungu Jisung'u kabul etmiyordu...
"B-ben..." diyecek bir şey bulamayıp sustuğunda Jennie'ye baktı. "Gerçekten şuan olmaz nuna. Daha sonra konuşalım." deyip geri Jisung'un yanına gitti. Şuan önceliği, nedenini bilmiyordu fakat Jisung'du.
-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_
"Ne olduğunu anlatacak mısın artık!" Seungmin sinirle bağırdığında Jisung elinde tuttuğu kahveyle sandalyesinde geriye doğru sıçradı. Jisung'u biraz sakinleştirdikten sonra avm'nin yiyecek bölümüne çıkıp Jisung'a kahve almışlardı. Şuan da kafelerden birinin teras bölümünde Seungmin bağırarak Jisung'u azarlıyordu.
"Hyung, söylemek istemiyorsa-"
"Sen sus Jeongin!" Bu sefer de azar yiyen Jeongin olmuştu. "İkiniz de benden bir şey saklıyorsunuz! Jennie nunayı görünce neden öyle oldun? Veya bilgisayar odasında neden diğerlerine söylemememizi istedin? Bir cevap verin artık!" Haklıydı. Jisung'la yeni tanışmıştı fakat sadece o değil, beraber büyüdüğü, kardeşi olarak gördüğü Jeongin de ondan bir şey saklıyordu.
"Bu öyle kolayca dile getirilebilecek bir şey değil hyung. Jisung'u anlamalısın."
"Anlayamıyorum, sikeyim..." Biraz sakinleşir gibi sessizce konuştuğunda Jisung rahat bir nefes aldı fakat hemen sonrasında Seungmin'in bağırıp onu itmesiyle yere düştü. Üzerine dökülen sıcak kahvesi yüzünden yanmıştı.
Seungmin genelde sakin bir insandı fakat sırlardan ve yalanlardan nefret ederdi. Herşeyi bilmek isterdi.
"Hyung!" Jeongin, Seungmin'i kenara itip Jisung'un yanına diz çöktü. Sırtından tutup Jisung'u doğrulttuktan sonra Jisung'un gömleğinin kirlenen yerini tuttu. Gömleğini kirleten kahve gömleğini aşıp derisine geldiği için göğsü yanmıştı.
Jeongin, Jisung'u kaldırıp terastan çıkardıktan sonra lavaboya götürdü. Gömleğinin kirli yerini biraz temizledikten sonra kabinlerden birine girmesini söyledi. Jisung kabine girdiğinde Jeongin gömleğini çıkartıp orada beklemesini söyledikten sonra mağazadan aldıkları tişörtlerinden birini almak için terasa geri döndü.
Seungmin sandalyelerden birine oturup başını ovalıyordu. Jeongin sinirle Seungmin'in yanına gittiğinde Seungmin ona baktı.
"Sen aklını mı kaçırdın?! Ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdığında Seungmin ayaklandı.
"Sırlara katlanamadığımı biliyorsun, ne diye söylememekte ısrar ediyorsun ki?!" Seungmin de bağırdığında Jeongin, Seungmin'in yakasına yapıştı. Nedenini bilmiyordu fakat Jisung onun için Seungmin'den bile daha değerli gelmişti gözüne.
"Herşeyi sana anlatmak zorunda değiliz, bunu o kafana sok artık!" deyip Seungmin'i ittirdi. Seungmin de karşılık verdiğinde söz dalaşı fiziksel kavgaya dönüştü.
-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_
*Jisung'dan*
Jeongin beni kabinlerden birine soktuktan sonra tişört almak için lavabodan çıktı. Lavaboda bir tek ben kalmıştım. Yanan göğsüme, gömleğimin ıslattığım temiz tarafını bastırıyor acısını almaya çalışıyordum.
Kapının aniden açıldığını duyunca Jeongin olduğunu düşünüp çıkacaktım ki duyduğum ses yüzünden elim kapı kolunun üzerinde durdu.
"Jisung!" Boş kabinlerin baştan sona sertçe açıldığını duyduğumda bulunduğum kabinden bağırdım.
"Buradayım! Gelme, tişörtüm yok." Kabinlerin açılma sesi durduğunda beklediğini düşündüm fakat bu sefer bulunduğum kabinin kapısı sertçe açıldığında gömleğimi utanarak göğsüme bastırdım. "Gelme dedim!"
"İyi misin?" İçeri girip üzerime doğru yürüdüğünde gerileyerek sırtımı soğuk duvara çarptım. Kaşları çatılmış duruyordu. Bir şeylerden rahatsız olmuş gibiydi.
Yanıma kadar gelip göğsüme bastırdığım gömleğimi çekip aldığında bu sefer kollarımla kapamaya çalıştım bedenimi. "Ne yapıyorsun?!"
"Kapa çeneni, sanki görmediğim şey." diyerek o güne atıfta bulunduğunda yanaklarım kızardı. Bileklerimden tutarak kollarımı çektiğinde mümkünmüş gibi daha da geriledim. Her an duvarın içine girebilirdim.
Elleri yanan göğsüme değdiğinde gözlerimi kocaman açarak bileğini tuttum. Bu hareketime karşılık gövdemdeki gözlerini gözlerime çıkardı. "Rahatsız mı oldun, fahişe?" dediğinde yutkundum. Kendime bir fahişe olduğumu kabul ettirebilmiştim fakat başkasından duyunca can yakıcı oluyordu.
Bir elini omzumun üzerinden duvara yasladıktan sonra üzerime eğildi. "Ne bok yedin de Seungmin sana deli gibi bağırdı söyle." Soğuk sesiyle konuştuğunda yutkundum. Nasıl söyleyebilirdim ki?
"B-ben, sadece..." kekeleyerek konuştuğumda daha çok üzerime eğildi. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum.
Soğuk duvara dayalı belimi, gömleği tuttuğu eliyle kendine doğru çektiğinde duvardan ayrıldım. Yanık ve çıplak göğsüm onun üzerine giydiği baskılı tişörtün soğuk baskısına boylu boyunca değdiğinde canım yandığı için ortaya ufak bir inleme bıraktım.
O yukarıdan bana bakarken ben onu ittirmeye çalışıyordum fakat duvardaki elini de çekip sırtıma koyduğu için ne kadar ittirsem de bir işe yaramıyordu.
"Ne yaptın bilmiyorum ama..." dediğinde ittirmeyi bırakıp ona baktım. "Bir daha olmasın. Ayrıca böyle ufak anlara alış. Ekipte olduğun süre içerisinde, yani sonsuza dek, pek çok kez seni bu şekilde duvarla arama alabilirim." dedikten sonra burnumun ucunu öpüp beni bıraktı.
Demin ne yaşanmıştı öyle? Neye alışacağımı bile doğru düzgün dinleyememiştim. Bir yerde sonsuza dek dedi ama ne için dedi bilmiyorum. O an odaklandığım tek şey yakışıklı yüz hatları, gözleri, burnu, yanakları... Ve biraz önce burnumun ucuna değdirdiği dudakları...
Beni kabinin içinde bırakıp lavabodan da çıktıktan sonra kabin kapısına astığı gömleğime baktım. Gömleği alıp bir şey olmamış gibi Jeongin'i beklemeye başladım. Fakat içimde kopan fırtınalar hiç de hiç bir şey olmamış gibi değildi.
Chan hyung bilmem nerelerde acı içindeyken ben burada yeni ekibimin patronuyla kur mu yapıyordum? Ya da avm'de en lüks mağazalarda alışveriş?
Burada bırakıyorum çünkü daha da devam edersem çok uzun sürecek hem önceki bölüm baya uzundu onun telafisi olsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deadly Difficulty 1/Minsung
FanfictionBenim için tek kurtuluş ölümdü. İnsanlar ölümden korkardı değil mi? Ben niye yaşamaktan korkuyorum? Şimdi kendimi bu çatıdan bıraksam mutluluğa erer miyim? "Hey! Ne yapıyorsun sen orada!? Çabuk in oradan, düşeceksin!" *intihar düşüncesi* *kişilik bo...