32

58 8 0
                                    


   -İyi Okumalar-

  
•  •  •  •  •  •

 
  Elleri olduğu yerde, tüm vücudu sevdiğinin vücuduna dolanı, yaşadığı huzur, ait olma hissi. Jungkook sonsuza kadar Kim Taehyung'un kollarında kalabileceğini hissetti o an. Zaman durmayı bıraksın ve onlar o anda kalsınlar.

  Ait olmak, birine bir şeye ait olmak. Sanki Jungkook ömrü boyunca bu hissiyatın boşluğunu doldurmak için uğraşmış Taehyung gelene kadar da dolduramamıştı. Bütün benliğiyle yaşadığı duyguların verdiği haz o kadar güzel, o kadar dolu doluydu ki, kendisini tamamlanmış hissediyordu.

  "Kokunu çok özlemişim."

  Jungkook duyduğu şeyle gülümsedi, Taehyung'un boynuna değen dudakları gerildiği için Taehyung da onun gülümsediğini anladı. O da gülümsedi onunla beraber.

  "Hyung." 

  "Evet miniğim."

  "Kolyen çok güzel." Dedi kafasını gömdüğü boyundan kaldırırken.

  "Hangisi?"

  "Ucu papatyalı olan." Elini kolyeye atıp tuttu hafifçe. Çok zarif bir kolyeydi gerçekten de. Ama kolyeyi asıl güzel kılan Kim Taehyung'un boynunu süslüyor olmasıydı.

  "Teşekkür ederim, sana vermemi ister misin? Verebilirim."  Ellerini kolyesine attı çıkartmak amaçlı. Jungkook'un belinden ayrılmak zorunda kaldı tutuşu, Jungkook bu boşluk hissini sevmedi.

  "Hayır hyung, o senin boynunda güzel. Sende kalmalı." Taehyung'un ellerini tutup boynundan çekti. "Hadi gidelim artık." Diye de ekledi sonra.

  Birlikte arabaya bindiler. Jungkook'un ısrarlı sorularına rağmen Taehyung gidecekleri yeri söylememiş, sürpriz demişti sadece. Sonunda arabayı sahil kenarına çektiler. Jungkook heyecanlı bakışlarıyla dışarıyı izlerken arabadan indi. Bu sahile daha önce gelmemişti, işin daha da güzel yanı etrafta pek insanın olmamasıydı.

  Taehyung elinde hasır piknik sepetiyle Jungkook'un yanına geldi. "Biraz yürümemiz gerek, şu tarafa doğru." Dedi elini kaldırıp çalıların olduğu yönü gösterirken.

  "Yürüyelim hyung." Cebinden telefonunu çıkartıp fenerini açtı, önlerini daha iyi görebilmek amaçlı. Yan yana yürümeye başladılar.  Kim Taehyung'un bir gözü Jungkook'un üzerindeydi. Yürürken hem onun sargılı eline bakıyor hem de bastığı yerlerde her hangi bir şey olmamasına özen gösteriyordu. Bu şekilde yaklaşık beş dakika yürüdüler. Yol çok bozuk değil yürümek zor olmamıştı.

  Açık alana çıktıklarında Jungkook gözlerine inanamadı. Koskocaman altın rengi toprak ayaklarının altındaydı, çarşaf gibi serilmiş gece olduğu için siyaha çalan deniz ve en güzeli de yıldızlarla kaplı açık gökyüzü.
  Fazla ışık olmadığı için yıldızlar kendisini en ihtişamlı haliyle gösteriyordu. Denize yansıyan ay ise işin en keyif verici yanıydı.
  Kimsenin olmadığı ortamda Jungkook zıplayarak koşmak istedi.

  "Hyung inanmıyorum burası cennet gibi. Şu gökyüzüne bak, yıldızlar çok parlak." Sesine karışan heyecanı, hareketlerine de yansımış onu tam bir çocuk gibi göstermişti.
  Mutlulukla parlayan gözlerinin ise gökyüzündeki yıldızlardan pek bir farkı yoktu.

  Çakmak çakmak olmuş gözlerini Taehyung'a çevirdi, Taehyung ise o an asıl manzaranın tam olarak kendisine baktığını düşündü. Etrafında ne olursa olsun karşısında ki güzellik kadar güzel, olamazdı.

  "Gözlerin en parlak yıldızı bile kıskandıracak cinsten, kendini görseydin gökyüzüne bu denli hayran bakışlar atmazdın."

  Duyduğu şeyler küçük olanı afallattı, ilk defa böyle bir iltifat almıştı. Yanaklarının kızardığını hissetti. Ne diyeceğini, nasıl cevap vereceğini bilemedi. Atmosferi bozmak istemediği için tercihini sessizlikten yana kullandı.
  Birlikte sahilin ortalarına doğru yürüdüler.

- Amnezi -  | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin