HERKESE MERHABA.
UMARIM İYİSİNİZDİR. BU BÖLÜM BİRAZ DAHA YOĞUN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. YILDIZIMIZI PARLATIP, ARA SATIR YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN AŞKLAR.
EN AZINDAN OKUYAN HERKES BİR TANE YORUM YAPSA ÇOK MUTLU OLURUM...
UMARIM BEĞENİRSİNİZ.
🥂
Küçüktüm, henüz ilkokula yeni geçmiştim. Çocuğun biri çelme taktı ve düştüm. Orada yüksek sesle ağlıyorum. Karşı da çocuğun babası oğluna kızdı. Benim kalkmama yardım etmek istediler ama kabul etmemiştim. Çünkü babam gelip, beni düşürdüğü için daha o çocuğa kızacaktı.
Küçüktüm, yerli malı haftası için herkes bir şeyler yapıp getiriyorlar. Anneme anlattım o sıra tedavileri yeni başlamış. Para orada dedi. Anne dedim ağlarken, herkesin annesi yapıyor diye ağladım. Annen olamayacak kadar kendimde değilim dedi, o sıra anlamadım ama üzüntüyü anlamış gibi daha çok ağladım.
Büyümüştüm, kafam bana güven veren kişinin göğsündeydi. Sanki Aktan bütün dertlerimi, yanlızlıklarımı giderir gibi sarmıştı beni. Ellerimi daha sıkı sarsam yanlış yapmış olur muydum? Kokunu içime çeksem büyük bir günah işler miydim?
"Kolun kanıyor." Düşüncelerimin aksine söylediklerim daha mantıklıydı. "Kalbimde ki gibi değildir." Başımı kaldırdım. Sertçe yutkunup, kollarımı çözdüm. O derin bir nefes bıraktı.
"Fotoğrafları bana atacaksın değil mi?" Sorduğu soru ile gözlerimi ona diktim. "Kolun kanıyor ve sen fotoğraf mı düşünüyorsun?" Güldü. "Hayır seni düşünüyorum." Yüzümde bir sırıtış oldu ama belli etirmedim. "Burada revir olmalı, hadi gidelim." Aktan anında itiraz etti. "Hayatta gidemem. Şuan seninle yemek yemek istiyorum." Sertleşen bakışlarımı gözlerine çıkardım. "Saçmalama istersen? Kolun kanıyor diyorum. Kesin dikişi açıldı. Benim yüzümden." Bu sefer üzüntü doldu bakışlarım.
"Bilmiyordun bile. Neden bir şey olduğu zaman, hemen kendini suçlamaya hazırsın?" Bakışlarımı kaçırdım ama çenemi tutup, yine kendine çevirdi. Cevap veremedim. O da çenemi okşamaya başladı. "Söylesene Hazen? Çenende neden dikiş izi var?" Bakışlarım sekteye uğradı.
"Sen, nasıl anladın?" Dikiş izi belli bile etmiyordu ki. "Nereden öğrendin?" Bu sefer sorduğum soru daha sertti. Benim sert bakışlarım ve sözlerimin aksine onun gözleri çok yumuşaktı. Çenemi hâlâ okşadığını fark edince geriye doğru bir kaç adım attım. Kaşları hafifçe çatıldı. Hiç bir zaman dokunmasına mâni olmamıştım, çünkü beni rahatlatıyordu. Aktan bana iyi geliyordu.
"Benden kaçma, sabah ne olduğunu anlamadığımı mı sanıyorsun?" Ses tonu normal tondaydı. "Koluna baktırmalıyız." Sesim bu konunun kapanmasını ister gibiydi. "Önce yemek yiyelim. Daha fazla soğumasın." Yok artık ya. "Aktan, koluna bakmalıyız. Kan akıyor." Kaşları hayret eder gibi havaya kalktı. "Ciddi misin? Bende su akıyor sanmıştım." Çok komik ya.
Ona doğru bir adım attım. Parmağımı kanayan koluna doğru bastırdım ve gözüne doğru tuttum. "Ne bu?" Gözleri parmağıma baktı, gülerek, "kırmızı boya?" Dedi. Gülsem mi sinirlensem mi bilemedim.
"Canında mı acımıyor?" gamzesi için roman yazacağım kadar anlamlı güldü. Sanki ben nasıl anlatsam bilemem ama gülüşümde ki acıyı sen anla der gibi güldü ve ben ona sadece sarılmak istedim. Ben bilirim hangi gülüş acıdan, en çokta bunu bilirdim.
Gözlerimi kaçırdım. "Hadi gidelim." Kolumdan tutu, "gitmeyelim?" Kaşlarım çatıldı. "Tabii ki gideceğiz. Korkuyor musun yoksa Alp Aktan?" Alınacağını düşünürken o güldü. "Evet hemde çok, gitmeyelim?" Bu sefer gülen bendim. "çok üzüldüm ama gideceğiz." Gözlerini kıstı. "Ne kadar belli ediyorsun üzüldüğünü." Gülmemek için dudaklarımı birbine bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOKİTA
Aktuelle LiteraturUmutlar güzel bir silahtır ama hayal kırıklığı o silahtan çıkan sonuçtur. Yaşanmışlar o silahı doğrultur , doğrultuğum silah benim bilip içimde söylemeye cesaret edemediğim mokitaydı. ...