Kaya'nın Anlatımıyla...
Duştan çıktığımda Ela'yla karşılaştım. Kitap okuyordu. Yanağına sert bir öpücük kondurduğumda kitabı kapatıp bana gülümseyerek döndü. Kravatımda çekip dudağıma küçük bir öpücük kondurduğunda tatmin olmuş bir gülümseme yerleşti dudaklarıma.
"İyi eğlenceler. Gökhan'a selam söyle." Tekrar arkasına yaslandığında gülümsedim. Başımla onu onayladım. Anahtarımı, cüzdanımı ve telefonumu alıp pantolonumun cebine attım. Boy aynasından son kez takım elbisemi inceledim. İyi ve resmi görünüyordum. "Harika göründüğünün farkındasın değil mi?"
"Teşekkür ederim prenses, sana layık olmaya çalışıyoruz." Gülümseyerek aynadan ona baktığımda bakışlarımız kesişti. Gülümsedi ve kitabına geri döndü. Bileğimdeki saate baktığımda zamanın geldiğini anlamıştım. "Görüşürüz çiçeğim, kendini kötü hissedersen hemen beni ara tamam mı? Ya da canın bir şey isterse, her türlü beni arayabilirsin."
"Tamam Kaya, ancak olacağını sanmıyorum." Gülümseyerek mırıldandığında ne kadar tatlı olduğunun farkında olmadığına emin oldum. Dayanamayıp dudağına sert bir öpücük kondurdum ve hızlıca odadan ayrıldım. Dış kapının yanındaki ceketimi aldım ve ayakkabılarımı hızlıca giyip evden dışarıya kendimi attım.
Anahtarı cebimden çıkarıp arabayı açtım. Sürücü koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırdım. Direksiyonu sağa ve sola çevirerek evden ayrıldım ve Gökhan'ın bana attığı konuma sürmeyi başladım. Arabadan Gökhan'ı aradım. Birkaç çalmanın ardından telefon açıldı.
"Abi çıktın mı yola?" Gökhan'ın sesiyle birlikte gelen hışırtı sesleriyle evden çıktığını anlamıştım.
"Çıktım. 5 dakika oradayım." Dönüş yolunu kaçırmamaya özen göstererek dikkatimi yola verdim. Arada telefona, Ela'dan mesaj gelip gelmediğini kontrol ediyordum.
"Tamam abi ben de geliyorum birazdan. Ela nasıl?" Gökhan mırıldanır şekilde konuştuğunda gülümsedim. Çok şükür ki iyiydi.
"İyiydi. Giderken kitap okuyordu. Mutluydu." İstemsizce gülümsedim. Restorana yaklaştığımda arabayı kenara doğru park ettim. Telefonu arabadan ayırdım ve kulağıma götürdüm. "Ben geldim, kaç dakikaya buradasın?"
"5 dakikam var. Alp Yılmaz gelmiştir. Bilirsin, erkencidir." Gökhan'ı onayladım ve arabayı kilitledim. Restorana doğru ilerledim. Kravatımı düzelttim. İçeriye girip bakışlarımı etrafta gezdirdim. Alp Yılmaz deniz manzarasının gözüktüğü masada oturuyor. Telefonla ilgileniyordu. Ona doğru ilerlediğimde telefonu kenara bıraktı.
"Hoş geldin Kaya." Alaylı gülümsemesi dudağına yerleştiğinde derin bir nefes verdim. Elimi uzatıp el sıkıştım ve karşısına oturdum. Beni inceledi. "Birileri yorgun gözüküyor."
"Şaşırtıcı mı?" Diye mırıldandım. Küçük bir kahkaha attı ve başını onaylamaz şekilde salladı. "Yanlış bir şey yapıyorsun Alp."
"Her şeyin bir sonucu vardır Kaya. Bu da yaptıklarının sonucu." Ciddileştiğinde derin bir nefes verdim. Başımı onaylamaz şekilde sallarken arkama yaslandım. Göz ucuyla telefona baktığımda Ela'dan mesaj gelip gelmediğini kontrol ettim.
"Hiçbir şey yapmadım, gerçekten. Eylül'ü ben öldürmedim. Bak Alp..." Olduğum yerden doğruldum ve masaya yaklaştım. Arkasına yaslandı ve mesafeyi korudu. "Eğer o bombayı patlatacak şeyi bana teslim edersen sana Eylül'ün katilini bulmakta yardım edebilirim."
"Bunu nasıl yapacaksın?" Diye mırıldandı. Hızlıca telefonumu açtım. Şirket dosyasına girdim. Hızlıca masaya koydum. Göz ucuyla telefonuma bakıyordu.
"Şu an şirketimize hizmet eden yurtiçinde 6, yurtdışında 14 tane FBI ajanımız var. Yurtiçi kameralarına ulaşılabilecek 58 çalışanımız var. 6 şube müdürlüğünde iznimiz var. İstersen hemen mail olarak atabilirim." Telefonu ters çevirip ona uzattığımda dokunmadan yazıları okumaya başladı. Şaşırdığının farkındaydım ancak hiçbir tepki vermiyordu. "Suçsuz birisinin ölümüne sebep olma Alp. Eğer onu öldürdükten sonra Eylül'ün katilinin ben olmadığı ortaya çıkarsa? Eylül'ün katilinden farklı olmazsın. Masum bir insanın katili-"
"Kes sesini!" Diye bağırdığında arkama yaslandım. Telefonu bana ittirdi. Telefonu alıp cebime attım. Gökhan yanıma oturduğunda derin bir nefes verdim.
"Merhabalar efendim." Diye mırıldandı Gökhan. Yemeği Gökhan söylemiş olmalıydı ki önümüze getirildi. Gökhan beni bacağıyla dürttüğünde bakışlarımı ona çevirdim. Telefonuma parmağıyla dokundu. Cebimden çıkarıp telefonu çıkardım. Bildirimlerden mesajı okudum. Neler olduğunu sorduğu bir mesajdı.
"Sana sonra anlatacağım." Diye mırıldandım ve yemeğimi yemeye başladım. Alp Yılmaz düşünceli gözüküyordu. Teklifimi kabul etmeyi mi düşünüyordu? Umarım kabul ederdi.
"Nasılsınız Alp Bey, düşünceli gördüm sizi." Gökhan düşüncelerimi söylediğinde ona minnettar olmalıydım. Bakışlarını bize çevirdi ve başını onaylar şekilde salladı.
"Sen gelmeden önce biraz konuştuk. Teklifini düşünüyorum." Açık sözlülükle konuştuğunda onu onayladım. Zorlamayacaktım. Yemeğimi yemeye devam ederken arkasına yaslandı ve cebine uzandı. Kırmızı bir düğmeye sahip bir kutuyu bana uzattı. Şaşkınlıkla ona baktığımda bana uzattı ve elini çekti. Hızlıca alıp inceledim. Evet, bombanın düğmesiydi. Gökhan'a uzattığında zafer kazanmışcasına gülümsedi. "Evet, verdim. Sözünde duracaksın. Zaten kutu sende, artık doğruyu söyleyebilirsin. Eylül'ü sen mi öldürdün?"
"Ben öldürmedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gmail Hatası|Texting
Teen Fiction🤍-TAMAMLANDI-🤍 Gmail açarken, oluşan hatadan dolayı aynı isime sahip olan iki kişi. Gelen bütün mesajlar, dosyalar ve bilgiler ikisine de gittiğinin farkında değillerdir. Bir süre sonra onu ilgilendirmeyen, yasadışı olan belgeler biriktiğini fark...