Hastane koridorlarında beklemek hem stresli hem de sıkıcıdır bilirsiniz. Doktorun hastalığınız hakkında söyleyecekleri, vereceği ilacı kullanacağınız süre, ve diğer hasta insanlarla aynı ortamda bulunmak... Hepsi yorucu bir sürecin parçadır, hepsi bittiğinde ise normal sağlığınıza kavuşursunuz.
Ancak, bazen hastane koridorları hasta insanları aynı yere toplamakla kalmaz, iki insanın tanışmasına da vesile olabilir. Hastane koridorları sevdiklerinizi sizden alabilir. Yine bu hastane koridorlarındaki milyonlarca insanın çığlığı duvarlara mühürlenmiş olabilir. Belki birgün bizim de çığlıklarımız mühürlenebilir.
Nisan ayıydı, ve Minho apandisit ameliyatından kalan dikişleri aldırmak için okula gitmemişti. Yakın zamanda geçirdi ameliyat günlük hayatında zorlanmasına sebep olsa da artık herhangi bir sorun teşkil etmiyordu, bu yüzden çıkarılması için muayene odasının bitiminde, gözüne ilk çarpan koltuğa oturarak sırasını beklemeye başladı.
Her zaman olduğu gibi elinde bir kitap vardı. Gittiği her yere bir kitap götürürdü, konuşacak birtek kitaplar vardı çünkü. Hayatı boyunca sayısız kitap okumuştu, birçoğu psikolojik olmakla birlikte tarihî kitaplar da içeriyordu. Ama aşk kitapları... Onlardan nefret ederdi, tıpkı aşktan ettiği gibi.
"54 numaralı hasta, lütfen muayene odasına gelin."
Bahsi geçen anons ile kafasını kaldırıp, kapının üzerindeki tablete baktı. Daha sonra cebine attığı sıra kağıdını çıkarıp kendi numarasına baktı, 57. Neyseki henüz 3 kişi vardı. Bu süre okuduğu bölümü bitirmesine yeterdi.
Reçeteyi tekrar cebine koyup kitabına odaklandığı sırada önünden hızla biri geçti. Kafasını kaldırıp gence bakmak istemişti ancak gördüğü tek şey geride bıraktığı defter olmuştu.
Başta umursamadı, düşürdüğünü fark edip almak için geri gelir diye düşündü. Aradan saniyeler geçti, saniyeler dakikalara dönüştü, ama gelen kimse olmadı. Derin bir nefes alıp oturduğu yerden kalktı Minho. Sandalye ile birkaç adım mesafede olan defterine eline alıp incelemeye başladı.
Bu sıradan bir defter değildi, bu bir günlüktü. Başta tereddüt etmiş olsa da defterin kapağında yazan şey içerisindeki yazıları görmek istemesine neden oluyordu. Bir insan neden günlüğüne isim verir ki? Ve neden 'Ölümle Yaşamak' koyar?
Defterin ilk sayfasını açıp biraz göz gezdirdi, genel olarak bir günde ne yaptığı gibi gereksiz şeyleri yazmıştı. Ama günlüğüne ilk sayfasına geldiğinde küçük bir şok yaşadı.
Yaşayacak sadece birkaç ayım kaldı. Bunu artık garipsemiyorum, alıştım da diyebilirim. Pankreas kanseriyim, bu günlüğü de ölmeden önce hayatımı not etmek ve ardımda bir parça bırakmak için yazıyorum. İlk olara-
"O benim defterim." dedi birkaç adım önündeki genç oğlan. Minho kafasını okuduğu yazılardan kaldırıp genç ile bakışlarını birleştirdi. Bu çocuk kendi sınıfından biriydi.
Genç oğlan Minho'ya donuk bir yüzle bakıyordu. Yüzünde herhangi bir mimik yoktu bu yüzden mutlu veya üzgün olduğunu anlamak zordu. Yüz hatları serbest kalıp yerini samimi bir gülümseme aldığında neye uğradığını şaşırmıştı Minho.
"Şaşırdın değil mi? Ama ben daha çok şaşırdım." Birden hareketlenip Minho'ya doğru yürümeye başladığında elindeki defteri kapatarak geri vermek için hazırlandı.
"O şeyi kaybettiğimi sandım, tam hastaneyi baştan sona aramaya başlayacaktım, o sırada sende olduğunu gördüm." Yüzünde hiçbir ifade yoktu Minho'nun. Pek de şaşırmıştı, herkes hasta olabilir hatta olabilirdi. Sadece çocuk için biraz üzülmüştü, genç bir yaşta ölecek olması büyük talihsizlikti.
"Anladım." dedi, fazla konuşmanın gereği yoktu. Donuk bakışlarını karşısındaki gencin yüzünde gezdirdiği sırada tekrar bir anons yapıldı.
"57 numaralı hasta, lütfen muayene odasına gelin."
"Gitmem gerek." Defteri adını bilmediği gence uzatıp oturduğu yere ilerledi. Okuduğu kitabın çantasına koyarak hareket etmek için hareketlendi.
"Okudun mu bunu?" diye sordu kumral genç. Başını sağa eğip, alttan bir bakış atmıştı büyük olana. Cevap alamayınca bakışlarını sınıf arkadaşından, elindeki günlüğe indirdi.
"Buna 'Ölümle Yaşamak' diyorum. Hastalığımı öğrendiğimden beri bu defteri günlük olarak kullanıyorum." çekingen bir gülümseme vardı yüzünde, birkaç saniye sonra ise tebessüm yerini sorgulayıcı bakışlara bırakmıştı.
"Şaka yaptığımı düşünmüyorsun değil mi? Espri anlayışım o kadar kötü değil!" Minho yine tepki vermemişti. Ceketini de üzerine geçirdiğinde muayene odasına gitmeye hazırdı.
"Pankreasım işlevini yitirdi, ve yakında..." Minho gence bile bakmıyordu. O ise kendi kendine konuşuyordu, ancak söylediği her şeyi duyuyordu.
"Öleceğim." Bir tepki bekler gibi büyük olanın yüzüne bakıyordu ama onun yüzünde anlam veremediği bir hissizlik vardı. Kendisini küçümsüyor muydu yoksa?
"Anladım." dedi tekrar. Genç oğlan ise bu konuşmanın nereye varacağını merak ediyordu.
"Bu mu yani?! Söyleyeceğin tek şey bu mu? Daha çok şaşırman ya da beni neşelendirmek için 'iyi insanlar erken ölür' gibi şeyler söylemen gerekiyordu! Gerçekten söyleyeceğin tek şey bu mu?"
Minho yüzündeki bozulmayan ifade ile bir süre gencin yüzüne baktı. Gözleri birçok şeyi perdeliyor gibiydi. Mutsuz olmasına rağmen kendini mutlu etmeye mi çalışıyordu yani? Bu saçmaydı.
"Evet." Genç ise aldığı cevap karşısında saçma bir şekilde kahkaha atmaya başlamıştı. Komik bir şey mi söylemişti?
"Ciddi olamazsın!" Kahkahalarının arasından zar zor konuşuyordu. Minho'nun yüzünde ise hiçbir ifade yoktu, öylece elleri dizinde gülmesini engellemeye çalışan gence bakıyordu.
"Ah, üzgünüm. Sadece, fazla umursamazsın." dedi vücudunu dikleştirirken.
"Evet. Her neyse, gitmem gerek." Son sözleri bunlar olmuştu Minho'nun. Gencin yanından geçip gittiğinde bir daha konuşmayız diye düşünmüştü. Ancak gülümsemesine engel olamayan gencin aklında farklı planlar vardı.
-&-
seeeelam!! bu kurgumu cok seviyorum ve sizin de seveceginizi umuyorum, yalnizca sonda biraz gosyasi dokeceksiniz o kadar :D
angst fic yazmayi da okumayi da cok severim bakin gorun size de sevdirecegim!
siradaki bolumde gorusmek uzere, hoscakalin, benimle kalin!! ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.