"Bilmiyorum," Burnunu çekti. "En çok da bilmemek yoruyor. Birkaç saat sonra ne olacağını bilmemek, yastığa kafamı koyduğumda sabah gözlerimi açabilecek miyim, diye düşünmek yoruyor beni. Yaşamayı seviyorum Jeongin, çoğu kişinin aksine ben seviyorum. Elimden alınmasını istemiyorum ama Tanrı'ya canımı bağışlaması için rüşvet teklif edemem değil mi?"
Ortamı yumuşatmak adına yaptığı şaka Jeongin'i daha da kırmıştı. Her zaman soğuk kanlı biri gibi görünmeye ve hatta insanların yanında ağır başlı davranmaya dikkat etmişti ancak şu an, en yakın arkadaşının kolları arasında hiç olmadığı ve belki de bir daha olamayacağı biri haline dönüşmüştü. Kendinden başkasını düşünmeyen biri iken Jisung'u herkesten önde tutmuştu bunca zaman. Ve şimdi, o mutlu olsun diye birçok şeyini feda ettiği çocuk gözleri önünde ölüyordu. Hayat gerçekten adil değildi.
-----
Elinde tuttuğu papatya demetine baktı Minho. Hastaneden ayrıldığı gün, henüz bir gün bile olamamasına rağmen Jisung'u özlemesine yetecek kadar zaman barındıran o gün, Jisung kendisine papatyaları sevdiğini söylemişti. İçinden geçirdiği düşünceler yüz hatlarını gererken Jisung'un vereceği tepkiyi düşündü. Mutlu olacağına emindi.
Yine aynı koridorda ilerleyerek önceki gün kaldığı odaya geldi. Kapıyı tıklatıp içeriden herhangi bir ses gelmesini bekledi ancak işittiği tek şey sessizlik olmuştu. Çatılan kaşlarına engel olamayarak kapıyı açtığında hiç olmadığı kadar büyük bir boşluk misafir etti bedenini. Odada kimsecikler yoktu. Önce lavaboya ardından da yerini yeni öğrendiği balkonu kontrol etti ancak ne bir ses ne de sese ait bir silüetle karşılaştı.
Endişelenmişti çünkü Jisung kendisine haber vermeden eve dönmezdi. Ağır adımları hızlanarak tekrar koridora çıktığında hızlanan kalbine inat adımlarını olabildiğince sert atıyordu. Ona dair herhangi bir şey arıyordu.
Hastanenin girişinde bulunan lobiye geldiğinde ise gördüğü kadın kendisinin aksine oldukça sakin ve yorgun görünüyordu.
"Ah, affedersiniz ama sorun olmazsa bir şey sorabilir miyim?" Kadın başıyla onayladığında kelimeleri bir araya getirmeye çalıştı. Sahi, ne sorması gerekiyordu? Titreyen nefesini kontrol etmeye çalıştı. "Bu hastanede Han Jisung adında bir hasta kalıyordu, kendisini odasında bulamadım, acaba başka bir hastaneye mi sevk edildi?"
Görevli kadın başta biraz düşünmüş olsa da aklına hiçbir şey gelmemesi sonucu hasta kayıtlarına bakma kararı almıştı. Bilgisayardan açtığı listede kısık sesle tekrar ettiği ismi aramaya başladı. Gözlerine ilişen isim ile dün akşam yenilenen rapor kaşlarının çatılmasına neden oldu. Başını hareket ettirmeden göz ucuyla telaşlı gence baktı.
"Neyi oluyorsunuz?" Minho aklından geçeni söylemek istese de içinde bulunduğu durum pek hoş olmadığından kendini farklı şekilde tanıtma kararı aldı. "Okuldan arkadaşıyım. Son ziyaretim dündü, onu dünden beri görmedim ve biraz önce odasına gittiğimde odanın boş olduğunu gördüm."
"Bahsettiğiniz hasta dün, akşam saatlerinde vefat etmiş. Kendisinin güncel kayıtları iptal edilmiş." Minho duyduğu sözleri üzerine vücudunun ağırlaştığını hissetti. Öyle ki, elindeki papatya demeti bile taşıyamayacağı bir hâle gelmiş ve parmakları arasından sıyrılmıştı. Yerdeki papatyanın beyaz yapraklarına takılı kaldı gözleri. Saniyeler sonra beyaz yapraklar da bulanıklaşmıştı. Yavaşça eğilip, dışına sarılı olan kağıdın açılmış kısmından tutarak geri topladı çiçekleri birer birer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.