Nefes almak için ayrıldığında Minho'nun dağılmış görüntüsüne üstten baktı. Bu hâli... Nefes kesici diye buna deniyordu sanırım. Yaşadıkları durumun farkına vararak yataktan attı kendini. Yüzünün domatesten hiçbir farkı olmadığına emindi.
"B-ben lavaboya gitsem iyi olur..."
Bir çırpıda odadan ayrıldığında Minho yaptığı şeyi düşünüyordu. Ya bu Jisung'u rahatsız etmişse? Bu yüzden kaçmış olamazdı mıydı... Yapmamalı mıydı? Ama ilk öpen oydu... Elini saçlarının arasından geçirerek yataktan kalktı. Şimdi nasıl bakacaktı Jisung'un yüzüne...
-----
Aradan dakikalar geçmişti. Jisung lavaboya gitme bahanesiyle ortalıktan kaybolduğunda Minho da üzerindeki pijamalardan kurtulmuş, yaşanan durumu nasıl düzeltebilirim diye düşünmeye başlamıştı. Odanın içerisinde bir o yana bir bu yana hareket ediyor, sanki sabit dursa bir şeyler olacakmış gibi tedirgin hissediyordu.
"Minho? Hâlâ orada mısın?" Jisung hemen yan tarafta bulunan banyodan seslendiğinde Minho cevap vermek ve sessiz kalmak arasında kalmıştı.
"Beni duyuyorsan, dolabın çekmece bölümünde, ikinci rafta bir şampuan şişesi olması lazım. Onu bana verebilir misin?" Minho aynalı dolabın karşısına geçip, Jisung'un yerini tarih ettiği şişeyi almak için yeltendiğinde bir şey fark etti. Ve fark ettiği şey boğazına kocaman bir yumrunun oturmasına neden oldu.
Çekmecenin bir kısmı kıyafet ve diğer eşyalarla doluyken diğer tarafı bir yığın ilaçla doluydu. Renk renk, çeşit çeşit ilaç... Bunları hepsini kullanıp kullanmadığını merak etmişti. Bazıları fazlasıyla ağır ilaçlardı. Vücudu nasıl buna dayanabilirdi ki...
"Minho? Sanırım odadan çıktın..."
"Hayır, buradayım."
"Ah, pekâlâ... Onu bana getirebilir misin?"
Minho aklındaki düşüncelerden sıyrılmak adına kafasını iki yana salladı. Eline geçen kutuyu alarak çekmeceyi kapattı. Aklı hâlen az önceki görüntüde olmasına rağmen banyonun kapısına doğru usulca ilerledi.
"Buraya bırakmalı mıyım?" Sorusundan sadece birkaç saniye sonra kapı en fazla bir el büyüklüğünde boşluk kalacak şekilde açılmıştı. Ardından da bir el görüş açısına girdi, elin sahibi görünürde yoktu ama. Şişeyi aralık kapıdan içeri uzattığında Jisung teşekkür ederek kapıyı kapatmak için hareketlendiğinde Minho bir elini ahşap kapıya dayayarak kapanmasına engel oldu.
"Jisung... Ben, üzgünüm..."
Cevap beklemişti, hiç olmazsa bir şey söylemesini beklemişti. Ancak kulağına dolan tek ses boşluğun sesiydi. Elini geri çekerek kapının kapanmasına izin verdi, fakat kapı kapanmadı. Bakışları aralık kapıda takılı kaldığında donup kalmasına neden olacak o cümleyi işitti.
"Ben üzgün değilim Minho. Seni bilmem ama ben üzgün falan değilim."
"Bu da ne demek..." Fısıldar biçimde söylemişti bunu, soru sorarcasına değil ancak Jisung duyduğu cümleyi bir soru edasıyla yanıtlamıştı.
"Sana, ilk tanıştığımızda 'Bana aptalmışım gibi davranma.' demiştim. Hatırlıyor musun? Ve sen de bana 'Bu zamana kadar aptalca şeyler yaptığını düşünüyorum ancak hiçbir zaman aptalmışsın gibi davranmadım.' demiştin. Aptalca davranan sensin Minho. Seni öpen bendim ve benden özür mü diliyorsun? Aptal olma Minho. Aptal olma..."
Ve kapanan kapının sert sesi. Neydi bu şimdi... Ve neden göğsündeki ağrı rahatsız edici bir hâl almıştı... Cevabı olmayan sorulardan nefret ediyordu. Belirsizlikten, kararsızlıktan ve üstü kapalı söylenen sözlerden nefret ediyordu. Seni öpen bendim ve benden özür mü diliyorsun... Yapmamalı mıydı... Neden karar vermek ya da seçim yapmak bu kadar zor olmuştu ki? Her zaman kolay olurdu oysa ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.