17: yalancı bahar.

74 33 43
                                    

"Jisung, Minho?! Neden hâlâ aşağı inmediniz? Sizi çağırmamın üzerinden ne kadar geçti haberiniz var mı-"

Koridorda yankılanan ses odanın girişinde kesildiğinde kapının deminden beri açık olduğunu yeni fark etti Minho. Duydukları ses yüzünden bir çırpıda birbirinden ayrılan iki genç fazlasıyla afallamıştı, öyle ki âni hareketi yüzünden yeri boylamıştı Jisung. Bayan Han ise ağzı açık bir şekilde kapıdan kendilerine bakıyordu.

"Anne?! Yemin ederim açıklayabiliri-"

"Ulu Tanrım... Daniel! Oğlumuzun bir erkek arkadaşı var!" Kadın son hız çıktığı merdivenleri geri inerken bir yandan da eşine sesleniyordu. Ardında kalan ikili ise basılmanın verdiği korkuyla çoktan pencereye yönelmişti bile. Evet, tek çare kaçmaktı!

-----

İkili, uzun uğraşlar sonucu kahvaltı için salona indiğinde kimseden ses çıkmıyordu. Her ne kadar ebeveynlerinin yüzü mutluluklarını belli ederken, Minho ve Jisung için aynı durum söz konusu değildi. Bayan Han, Minho'yu ilk gördüğünden beri oğlu ile arasında bir şeyler olduğunu biliyordu, en azından tahmin ediyordu. Ancak birkaç dakika önce şahit olduğu manzara kendisinin bile aklına gelmeyen bir durumdu.

Jisung konuşmak, hislerini ailesine anlatmak istiyordu ancak Minho'nun nasıl hissedeceğini kestiremediğinden çıtını çıkarmıyordu. Kendi demisti, fazla hızlı gittiklerini düşünüyordu. Belki de onun istediği şekilde ilerlemek gidişatı düzeltirdi.

"Biz kalkalım artık. Geç kalacağız yoksa." Jisung hâlen dolu olan tabağını bir kenara bırakarak Minho'ya döndü. Öyle ki, heyacandan -belki bir miktar da utançtan- bir lokma yemek yiyememişti. Boş boş masada oturmuş, diğerlerini göz ucuyla seyretmişti.

Annesi bu durumdan hoşnut olsa da babasının ne düşündüğünü kestiremiyordu Jisung. Masada otururken gözleri daima kendisinin üzerindeydi, keskin bakışları rahatsız ediciydi. Ancak yüzünde anlayışlı bir gülümseme vardı, sanki kendisiyle dalga geçmek istiyor ama Minho burada olduğu için cümlelerini sonraya saklıyordu.

"Tabağın hâlâ dolu Han Jisung. Onu bitirmeden hiçbir yere gidemezsin." Jiwoo, oğlunun yemek konusunda yaşadığı sorunu en iyi anlayan kişiydi. Özellikle son zamanlarda öğünlerini sıklıkla atlıyor olduğunun da farkındaydı. Eve geç saatlerde geliyor olsa da bir anne olarak hissediyordu bunu. Ancak birkaç lokma da olsa bir şeyler yemesini istiyordu. Her geçen gün zayıflayan bedeni git gide cılızlaşıyordu.

"Pek iştahım yok anne. Kalkalım mı Minho?" Masada yan yana oturdukları için Jisung gizlice Minho'nun boşta olan kolunu çimdiklemiş ve transtan çıkmasına yardım etmişti.

"Ha?! Evet... Kalkalım." Acının verdiği etkiyle kendine gelen Minho hızlı davranarak masadan ilk kalkan kişi olmuştu. Bayan Han kahkahasına bastırmaya çalışırken Jisung onun bu hâline göz devirmekle yetinmişti.

Kendisi de Minho'nun peşinden ilerlediğinde, ardından gelen ses kulaklarını doldurdu. "İyi dersler çocuklar!" Minho, Jisung'un enerjisinin kimden geldiğini biliyordu artık. Tıpkı annesi gibiydi; vücudu, yüz şekli ve enerjisi. İnsan kendinden bir tane daha doğurabiliyormuş anlaşılan, diye geçirdi içinden.

Evden ilk ayrılan Jisung olmuştu. Binanın merdivenlerinden inerken telefonundan saate baktı, henüz ders zilinin çalmasına 35 dakika vardı. Bu da demek oluyordu ki yolda istediği kadar oyalanabilecekti. Kapattığı telefonu cebine sıkıştırarak Minho'yu beklemeye başladı. Bugün daha bir güzeldi her şey. Belki de artık Minho ile arkadaş olmadığı içindi. Hâlen alışılmış sayılmazdı, ve bir isim koymak da istemiyordu. Gerek yoktu ona göre. Sadece artık arkadaş değillerdi o kadar, arkadaştan fazlasıydı çünkü Minho onun için.

ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin