22: melankolik bir şiir.

90 30 90
                                    

Beline dolanan kollar huzurlu hissetmesine neden olurken Minho yan taraftaki ince pikeyi üstlerine örttü. Ensesine konan öpücük ile yaslandığı bedene daha da sokularak uykunun kollarına teslim etmişti kendini. Olabilecek en güzel şekilde, en güzel kişiyle ikinci kez derin bir uyku çekti o gece, ilki gibi değildi ama ilkinden çok daha güzeldi.

-----

Sabahın erken saatlerinde, kapalı olmasına rağmen arasından ışık vuran pencere eşliğinde gözlerini araladı Jisung. Gözkapaklarını açık tutmakta zorlanıyorken etrafındakileri zar zor seçebilmişti. Koyu kahveleri ilk önce kendine bakan gözlerle buluştu, daha sonra karnında hissettiği kollar görüş alanına girdi.

"Günaydın," dedi boğuk çıkan sesiyle. Uyku sersemliğiyle sırt üstü uzanmaya çalıştığında yatağın tek kişilik olduğu aklına geldi, esneme çabası boşa çıkarken Minho hafifçe kıkırdadı. "Senin günün henüz aymış gibi görünmüyor." dedi Jisung'u kendine olabilirmiş gibi daha da bastırarak.

"Tch, aymış bence. Baksana, güneş karşımda duruyor." Minho'nun gülümsemesi büyürken Jisung uzanıp dudak çizgisinden öptü. Gerçi çekileceği sırada boynunda hissettiği el ikinci bir öpüşme başlatırken yeni uyanmış olmanın verdiği sersemlikle yarım yamalak karşılık vermeye çalıştı.

"Sen ne zaman üstünü değiştirdin?" Pikeyi hafifçe kaldırıp alt tarafa baktı. "Ben ne zaman üstümü değiştirdim?" Bir an sarhoş mu oldum diye düşünürken Minho sanki aklından geçenleri duymuş gibi konuşmaya başladı.

"Sen yorgun olduğun için üstünü ben değiştirdim, ama öncesinde küçük çaplı bir duş aldırdım. O sırada da dolapta bulduğum yedek çarşafları yatağa geçirdim."

Jisung geri çekilip yarı kıstığı gözlerle Minho'ya baktı. "Bütün bunları hangi ara yaptın?" Minho genizden gülerek kendini Jisung'un boynuna bırakmıştı. Kokusunu hapsetmek istercesine içine çektiğinde Jisung'un eli ensesindeki saçlara gitti.

"Bilmem farkında mısın ama hastanedeyiz ve sen hasta ben ise bakıcınım." Yüzünde yer edinen tebessüm varlığını sürdürürken ikisinin sarılmasını bozan Jisung'dan gelen gurultulardı. Minho gülerek geri çekildiğinde Jisung'un burnuna hafifçe dudaklarını bastırmış ve yataktan kalkmıştı.

Jisung ne yaptığını anlamak adına yatakta oturur bir pozisyona geldiğinde Minho'yu izlemeye başladı. "Sen ciddi misin?" Jisung bir önüne gelen tepsiye bir de Minho'ya baktı. Cidden bunları hangi ara yapmıştı? Bir an duraksayıp telefonunu aramaya başladı. Komodinin üzerinde duran telefon görüş alanına girdiğinde uzanıp elleri arasına aldı. Sadece saate bakmak istediğinden kilit ekranını açıp kapattı. Neredeyse öğlen olmak üzereydi.

"Sen ne zaman uyandın?" Kendince fikir yürütmek istediğinden Minho'dan gelecek cevabı bekledi. Bu kadar şeyi yapması için erken kalması gerekiyordu. Fakat bazı şeyleri gece yaptığını söylemişti.

"İki saat oluyor sanırım." Kafa sallamakla yetindi Jisung. Minho da karşısına oturduğunda ortalarında kalan tepsiye göz attı Jisung. Klasik hastane yemekleri vardı, üstelik tek kişilikti. Minho, Jisung'un garip bakışlarını fark ettiğinde küçük bir tebessüm etti.

"Sen uyanmadan birkaç dakika önce bir hemşire getirdi bunu. Ben erken kalktığımdan önceden yemiştim zaten." Jisung anlamış gibi dudağını büzerek kafa salladı. Tek başına yemek yemek de hoşuna gitmiyordu ki. Aklına gelen fikir büzdüğü dudaklarının yerini genişçe bir gülümsemeye bırakırken gözleri yatağın üzerindeki tepsiden Minho'nun gözlerine çıktı.

"Minho," dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. "Kolum acıyor. Sen yedirir misin?" Minho tek kaşını kaldırıp Jisung'un koluna baktı. Oynadığı oyunun farkına vardığında ise birazcık eğlenmekten zarar gelmez diye düşündü.

ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin