Zihnini meşgul eden düşüncelerden kurtulmak için kafasını iki yana salladı. Arkadaşlıklarını bozmak isteyeceği son şey bile değildi, ancak Minho ile bu denli yakın olması da canını sıkıyordu. Son zamanlarda kendisinden çok Minho'yla vakit geçiriyordu. Sanki yıllardır arkadaşı olan kişi kendisi değil de Minho'ymuş gibi davranıyordu. Rahatsız olduğu durum da buydu ya.
İkisinden de çıt çıkmıyorken Bay Kang sınıfa geri dönmüştü, ne tesadüftür ki onun gelişiyle tenefüs zili de koridorlarda yankılanmıştı. Jisung ve Jeongin de bu konuyu bir kenara bırakıp diğer herkes gibi tenefüse çıktılar, ancak Jisung'un aklını kurcalayan başka biri vardı, Minho.
-----
Okul zili çaldığında öğrenciler sırayla okuldan ayrılmaya başlamıştı. Jeongin ise çantası sırtında, sınıf kapısına yaslanmış, arkadaşını bekliyordu. Ne vardı sanki bir kez olsun uyuşuk olmayı bıraksaydı? Hâlâ çantasını toplamayı bitirmemişti, sebebi ise açıkça belliydi; sınıftan çıkmaya hazırlanan Minho.
Daha fazla tahammül edemeyerek önünde birleştirdiği kollarını çözüp, hareket etmeye üşenen arkadaşının yanına adımladı. Sıranın önüne geldiğinde Jisung ona alttan bakışlar sundu. Odağı Jeongin değildi, göz ucuyla Minho'yu izliyordu. Her ne kadar belli etmemeye çalışıyor olsa da arkası dönük olan Minho bile izlendiğinin farkındaydı.
"Ne uyuşuk insansın Jisung." Eli ensesine gittiğinde yüzünde mahçup bir gülümseme yer edindi. Oyalandığının farkındaydı Jisung, ancak Minho'yu izliyordu, konuşacak uygun bir zaman kolluyordu.
"Biliyorum, biliyorum." Minho sınıftan çıktığında uyuşukluğu bir kenara bırakıp Jeongin'in bileğinden kavradığı gibi hızlı adımlarla ayrıldı bulunduğu yerden. Boş koridorlarda yürüyorlardı şimdi, boş olmasının sebebi ise haftanın son günü oluşuydu.
"Fazla kestin sanki? Çocuk bile izlendiğinin bilincinde." Jisung arkasından sürüklediği bedene göz ucuyla bakıp tekrar önüne döndü, bu sıradan bir bakış değildi, bu Jisung'un dilinde 'işime karışma' demekti.
"Uygun bir zaman arıyorum. Bi' kenara çekip hesap sormama şu kadar kaldı." Eliyle küçük bir şeyi tutuyormuş gibi Jeongin'e açıklama yaptı. Jeongin arkadaşına göz devirip bileğini çekti. Jisung buna aldırmamıştı, sonuçta şu anda umursadığı kişi Jeongin değil Minho'ydu.
"Ne istiyorsan onu yap." Ellerini, fermuarını boğazına kadar çektiği hırkasını cebine sokup Jisung'un yanında yürümeye başladı. Jisung'a göre bu hâli tıpkı bir penguene benziyordu. Terlediği, sıcaktan alnına yapışmış perçemlerinden anlaşılıyor olmasına rağmen inatla kendini ceketin içine hapsediyordu.
"Sevimli görünüyorsun," dedi. "Tıpkı bir penguen gibi." Jeongin, Jisung'a ters ters bakmaya başladığında Jisung şaka maksatlı Jeongin'den bir adım uzaklaşmış, ellerini yalvarır gibi birleştirerek, "Lütfen aileme zarar verme..." demişti.
Bu sefer gülen taraf Jeongin'di. Uzun zaman sonra -en fazla iki hafta- Jisung'un kendisiyle ilgilendiğini görmek onu mutlu etmişti. Minho olacak zibidi yüzünden son zamanlarda Jisung ile doğru düzgün vakit geçiremez olmuştu. Ancak bu mutluluğu kısa sürmüştü, çünkü Jisung tekrar Minho'yu gözetlemeye dönmüştü.
Jeongin zihninde -başrolde Minho'nun yer aldığı- ölüm senaryoları kurarken Jisung düşüncelerinin içinden geçmişti. Trafik ışıklarının yanına doğru ilerliyorlarken Jeongin'e dönüp konuştu.
"Sanırım daha iyi bir an bulamam. Ben Minho'yla konuşmaya gidiyorum. Seni tek bıraktığım için üzgünüm Jeong, bunun telafisini söz veriyorum yapacağım." Ve işte tekrar ekilmişti, hem de bir hiç uğruna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.