"Pekala, o halde bundan sonra kendimi mutlu edecek kararlar alacağım." Yan yana geldiklerinde Jisung, somurtan yüze bir kez daha baktı, sonrasında önüne dönerek yürümeye başladı. Minho ona gitmesini söylememişti, yani yol boyunca ona eşlik etmesinde bir sakınca yoktu.
Sessiz geçen birkaç dakikanın sonunda, sessizliği bozan Jisung oldu. Parmağıyla tersi yönü göstererek konuşmaya başladı.
"Benim bu taraftan gitmem gerek. Sonra görüşürüz, Minho." Minho herhangi bir cevap vermeden sekerek giden genci izledi. Ona göre fazla enerjik biriydi, katlanılamayacak kadar hem de.
Derin bir nefes alıp önüne dönerek kendi evine doğru yürümeye başladı. Bugünlük bu kadar tesadüf yeter de artardı ona göre. Zaten bir daha karşılaşacaklarını da sanmıyordu.
-----
Bir daha karşılaşacaklarını sanmıyordu, ancak ertesi gün Jisung'un kütüphanede çalışmaya başlayacağını da düşünmüyordu. Ve sorun şuydu ki, her zaman tahmin etmediğimiz şeyler başımıza gelirdi.
"Bu kitapları nereye koymam gerek?" diye sordu, elindeki kitaplara etiket yapıştıran Minho'ya.
"Neden kütüphane görevlisi olmak için gönüllü oldun ki? Bir insan neden son aylarını kütüphanede geçirmek ister?" Kendi kendine konuşuyordu aslında Minho, sorduğu sorular Jisung'a yönelik değildi.
"Kendi kararlarını ver demiştin? Verdim işte, bundan sonra sana yakın olmak istiyorum." Minho 'dalga mı geçiyorsun benimle' bakışları atarken Jisung tekrar konuştu.
"İyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Ayrıca arkadaşın olmadığını söylemiştin, arkadaşın olmak istiyorum."
"Ne dersem diyeyim yine kendi bildiğini yapacaksın, değil mi?" Jisung yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle kafasını olumlu anlamda salladı. Zaten Minho'yu dinleyerek bu kararı almıştı, neden böyle düşünüyordu ki?
"Ne istiyorsan onu yap, fazla ayağıma dolanma yeter." diyerek, kucağındaki kitap yığınıyla beraber rafların yanına ilerledi.
Jisung da aynı şekilde diğer kitapları alarak Minho'nun arkasından ilerlemeye başladı. Kitaplara dair ilgisi sıfırdı, ancak Minho seviyordu, o da sevmeliydi.
Raflara uygun kitapları yerleştiren Minho'yu izledi bir süre, ardından eline geçen birkaç kitabı onun gibi dafa koymaya başladı. Komik olan şuydu ki, kitapları kategorilerine göre değil renklerine göre yerleştiriyor oluşuydu.
Minho, Jisung'un yaptığı hatayı fark ettiğinde elindeki kitapları almak için ona uzandı. Henüz üçüncü kitabı yerleştiriyordu ki, Minho'nun elindek tutması ile işine ara verdi.
"Ne yapıyorsun sen?" Minho tek kaşını kaldırıp Jisung'a sorgulayıcı bakışlarından atıyordu. Jisung ise hipnoz olmuş gibi Minho'nun gözlerine bakıyordu.
"K-kitapları..."
"Yanlış yapıyorsun." Jisung'un elinden kitapları alarak üzerinde yazan kategori işaretini gösterdi.
"Renklerine göre değil kategorilerine göre raflara koymalısın." Kitabı uygun rafa koyduktan sonra, Jisung'un yanlış koyduğu diğer kitapları da uygun yerlere yerleştirmişti.
"Bu şekilde yap. Romanları farklı bölüme, tarihi kitapları farklı bölüme koymalısın." diyerek elindeki diğer kitapları Jisung'un eline uzatmıştı.
Jisung ise hayranlıkla Minho'nun yüzüne bakıyordu. İçinden 'yüz hatları ne kadar da kusursuz' diye geçirdi. Minho'nun defalarca kez adını tekrarlamış olmasını bile fark etmemişti.
"Dinliyor musun beni?" Son çare Jisung'un yüzünün dibinde parmaklarını şıklatmıştı. Jisung ise transtan çıkar gibi kocaman olmuş gözlerle büyük olana bakıyordu.
"Ha, ne? Evet, aynen..." Minho göz devirip kendi kendine 'nelerle uğraşıyorum ben' demişti. Fazla yüksek sesle söylememiş olsa da Jisung bunu duymuştu, lakin bırakın morali bozulmayı, Minho onunla kendi isteği ile konuştuğu için mutlu bile olmuştu.
"Unut gitsin." dedi kendi işine dönerek. Neden açıklama yapma gereği duymuştu ki?
"Hangisinin hangisi olduğunu nasıl anlayacağım?" Jisung, Minho'ya yardım etmek istiyordu. Boşuna, kendine söz vermemişti.
"Arkasındaki etikette yazıyor, aynılarını uygun rafa koysan yeter." Yine o umursamaz ruh haline bürünmüştü işte. Jisung'a bakmadan cevap veriyor, yaptığı işten başka bir şeyi umursamıyordu.
Kafasını olumlu anlamda sallayarak denileni yapmaya başladı Jisung. Fantastik romanları bir rafa, tarihi romanları başka bir rafa yerleştirdi. Başta bunun sıkıcı olacağını düşünmüş olsa da gayet keyif almıştı. Minho sohpet başlatmak için herhangi bir adım atmıyor olsa da yanında olduğunu bilmek güzeldi.
"Bitti. Başka var mı?" dedi, bedenini Minho'ya döndürerek. Minho da aynı şekilde ona döndüğünde ufak bir şaşkınlık geçirmişti. Neredeyse 20 farklı roman olmasına rağmen hepsini uygun rafa yerleştirmişti, üstelik aynı sayıdaki kitaplar Minho'da da olmasına rağmen onun kitapları halen bitmemişti. Hızlı öğreniyor diye geçirdi içinden.
"Hepsini bitirdin mi gerçekten? Hızlısın." Jisung istemsizce gülümsemişti, çünkü Minho ilk defa kendisi için güzel bir şey söylemişti.
"Teşekkür ederim." dedi tüm enerjiiyle, ancak Minho kendisinin tam tersi bir yapıya sahipti. Asla gülmüyor oluşu ise Jisung'un sinirlerini bozuyordu.
O an kendine bir söz verdi Jisung. Bir gün içinden geldiği gibi gülmeni sağlayacağım, üstelik gülme sebenin ben olacağım. Jisung sözünde duran biriydi, duracaktı.
Aradan saatler geçmişti. Okul bittiğinde ikisi de ayrı yollardan evlerine gitmek zorunda kalmıştı, nedeni ise Minho'nun Jisung'u beklememiş olmasıydı. Hoş, neden beklesin ki? Daha önce arkadaşı olmak istemediğini söylemişti, Jisung için herhangi bir şey yapmasına gerek yoktu.
Jisung ise her zamanki enerjisi ile eve dönmüştü. Yolda gelirken enerjik şarkılar dinlemeyi severdi, son dinlediği şarkı ise Selena Gomez'in Love Song şarkısıydı.
Eve geldiğinde ilk önce karnını doyurmuş daha sonra da duşa girmişti. Saçlarını kuruturken yine şarkı söylüyordu, en azından yaşam enerjisi vardı. Birçok kişinin aksine.
İşi bittiğinde ise yeni aldığı mangalardan birini okumaya başlamıştı. Kitap okumayı sevmiyor olabilirdi, ama manga okumak favori aktivitelerinden biriydi. Zaten kısa olan bölümü bitirdikten sonra mangayı diğerlerinin yanına koyup çalışma masasına oturdu.
Kitaplarının yanına sıkıştırdığı günlüğünü -ki, kendisi ona günlük yerine 'Ölümle Yaşamak' diyordu- çıkarıp ne yazacağını düşünmeye başladı. Aklına gelenleri yazarken ise farkında olmadan gülümsüyordu.
Merhaba Ölümle Yaşamak, bugün güzel bir gün geçirdim. Minho'yu mutlu etmek için tıpkı onun gibi kütüphaneye gönüllü oldum. Aslında sınıf arkadaşıyız ama bütün yıl boyunca bir kez bile konuşmadık, binevi yeni tanıştık. Minho gerçekten garip bir insan; umursamaz, hem de fazlasıyla ama nedeni bilinmez onun yanındayken kendimi mutlu hissediyorum, yanında kendim gibi davranabiliyorum. Bugün kitapları yerleştirirken, kendi isteğiyle bana nasıl yapılması gerektiğini anlattı, bunu yaparken yine somurtuyordu, ancak benimle ilgilenmesi güzel hissettirdi. Küçük de olsa bir adım attı en azından. Ama beni üzdü de, çünkü okul çıkışı beraber gitmek istesem de Minho beni beklemediği için eve tek başıma yürümek zorunda kaldım. Ama sinirlenmedim, zamanla bana alışacak, buna eminim. Bugünlük bu kadar. Yarın görüşürüz, Ölümle Yaşamak.
-&-
benden size karne hediyesi efem
ama bu cok soft bisi oldu...
jisungun gunlugunu yazmak cok hosuma gitti bu arada
neden bilmiyorum bu ficle ilgili icimde cok buyul umutlar var, populer olacak gibi hissediyorum ve umarim hislerim yalan soylemiyordurr
oy ve yorum yapmayi unutmayin!!
bir sonraki bolum gorusmek uzere, hoscakalin, benimle kalin!! ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.