Boğazına oturan yumru yüzünden cevap vermekte zorlanmıştı. Küçük mırıltılarla onu onayladığında genişçe gülümsedi Jisung. Bir gün bu gülümsemenin özlemini çekecek olma düşüncesi içten içe bitiriyordu Minho'yu.
Uzandığı çimlerden kalkarak üzerini gelişigüzel temizledi. Elini Minho'ya uzattı. Büyük olan tuttuğu elden güç alarak ayağa kalktığında "Gidelim hadi," dedi Jisung. Çantalarını da alarak dönüş yoluna adımladılar. Son yürüyüşleri olduğundan birhaber olarak döndüler evlerine.
-----
"Hazırlandın mi hayatım?" Akşam saatleriydi, belki de akşam çoktan bitmişti. Eksik kalmaması açısından son bir kez gözden geçirdiği çantasını yatağına üzerine bırakarak annesine döndü Jisung.
Tıpkı Minho'ya söylediği gibi, birkaç günlüğüne hastanede olacaktı. Akşamdan gitme nedeni ise gün içerisinde hastanenin kalabalık olmasıydı. Çekinmezdi genelde, sadece bir sürü hasta insanın içinde bulunmak huzursuz hissettirirdi onu.
"Sanırım her şey hazır. Ben hariç..." Bayan Han yaslandığı kapı pervazından ayrılarak oğlunun yanına ilerledi. Onu kolları arasına almadan önce derin bir nefes alıp "Sanırım ben de," diye kendi kendine konuştu. Oğluna olan bağlılığı her geçen gün artarken ona bir şey olacak kaygısı zihnini kurcalıyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, Jisung'u mutlu etmeye çalışmak ağır geliyordu. Zorlandığını şey oğlunu mutlu etmek değildi ancak, zorlandığı şey üzgün olmasına rağmen mutlu gibi davranan evladına ayak uydurmaktı.
"Pekâlâ, bu gidişle evden ayrılamayız. Hadi bakalım küçük velet, çantanı da al aşağı in." Sarıldığı bedenin saçlarına birkaç öpücük kondurarak geri çekildi. Omuzlarından tutarak Jisung'u sarstığında artık daha iyi hissediyordu Jisung. En azından annesinin hâlâ onunla dalga geçebiliyor olması güzeldi.
"Siz kazandınız majesteleri," Ellerini omuzlarının üstünde olacak şekilde havaya kaldırdı. "Hemen gidiyorum." Yatağa bıraktığı sırt çantasını ellerine arasında alarak kapıya kadar ilerledi. Kapıdan bir adım ileri attıktan sonra son sözlerini de söyleyerek son hız merdivenleri inmeye başladı. "Ayrıca reşit olalı birkaç ay oldu. Çocukmuşum gibi davranma!"
Jiwoo kıstığı gözlerini normal hâline getirerek ellerini beline çıkardı. Yüzündeki tebessüm silinmezken o da odadan çıkarak diğer ikilinin yanına, salona doğru ilerledi. Jisung telefonuyla ilgilenirken Daniel kolundaki saatten saati kontrol ediyordu. Gece yarısına birkaç saat vardı henüz.
"Hazırsanız gidelim?" Babası sorgulayıcı bakışlarla kendisine baktığında Jisung üzerinde hissettiği gözler nedeniyle boş boş takıldığı telefonu kapatıp cebine attı. Kafasını olumlu anlamda hareket ettirdiğinde oturduğu yerden kalktı.
Üçü beraber evden ayrıldıklarında Jisung gecenin serin havası nedeniyle üzerindeki kabana olabilecekmiş gibi daha da sokuldu. Sırtına taktığı çanta her ne kadar yumuşak olsa da gerçekten ağırdı. Ne kadar kalacağını bilemediği için birkaç parça kıyafetin yanında vakit geçirmek adına günlük eşyalarını da almıştı. Hâliyle çanta normalden daha ağır bir duruma gelmişti.
Annesi onun için işinden bir haftalığına izin almıştı, babası ise hem yoğun olduğundan hem de hastanede yalnızca bir refakatçi kabul ettiklerinden yanında olamayacaktı. En azından gün içerisinde boş olduğu vakitlerde kendisini ziyarete gelecekti, bu da yeterliydi. Ve bir başka ziyaretçisi ise sevgilisi olacaktı. Bu düşünceyle sırıttı Jisung, aklına geldiği her an yüz ifadesi değişiyor, yerini kocaman ve sıcacık bir gülümseme alıyordu. Onu düşünmek kendisine iyi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.