Oturduğu sandalyeden kalkarak Jisung'un yan tarafına geçti. Bir kolunu omzuna atarak yürümesi için ona destek verdi, ancak Jisung kendinde olmadığı için adım atacak durumda da değildi. Derin bir nefes alıp, bir elini beline diğer elini de dizlerinin hemen altına yerleştirerek Jisung'u kucağına aldı. Tahmin ettiğinden daha hafifti, merdivenden çıkmak zor olmayacaktı anlaşılan.
Kucağındaki bedenin ağırlığına alıştıktan sonra yavaş yavaş, Jisung'u uyandırmamaya dikkat ederek sessizce merdivenlere doğru ilerledi. Merdivenin basamağına adım atmasıyla duyduğu, anahtarın kiliti açma sesi olduğu yerde kalmasına neden olmuştu.
"Jisung, hayatım biz geldik."
-----
"Minho? Bu saatte neden buradasın hayatım? Ayrıca Jisung neden kucağında?" diye sordu Bayan Han.
"Jisung evde tek kalmak istemediği için zorla da olsa beni buraya getirdi. Ders çalışıyorduk, uyuyakaldığı için uyandırmak istemedim. Yatağına taşırken de siz geldiniz, gidecektim zaten birazdan." Kolları arasındaki bedeni düşürmemek için sıkı sıkıya kavramıştı belini. Jisung, omzundaki başını hareket ettirdiğinde kalbinin hızı yüzünden istemsiz yutkundu.
"Ah, anladım." diyerek çıkardığı ceketi askılığa astı Bayan Han. "Ancak bu saatte seni yurda alacaklarını sanmıyorum. Saat gece yarısına yaklaşıyor. Neden burada kalmıyorsun?"
"Size rahatsızlık vermek istemem, efendim. Ayrıca hâlâ okul formamlayım, bu şekilde yatamam."
"Park alanı neden bu kadar doluydu, özel bir gün falan mı bugün?" diyerek kapıdan içeri giren Bay Han, gördüğü görüntü karşısında gülmeden edememişti. "Ne konuşuyordunuz?" Ellerini önünde birleştirip duvara yaslandığında eşine sorgulayıcı bakışlarını sergiliyordu.
"İkisi ders çalışırken Jisung uyuyakalmış, Minho da onu yatırdıktan sonra gidecekmiş. Burada kalması için ikna etmeye çalışıyordum. Saat epey geç oldu." Bay Han bakışlarını genç oğlana çevirdiğinde Minho bacaklarının titrediğini hissetti, nedeni ise az önce gülümseyen adamın şu an kendisini öldürecek gibi bakıyor olmasıydı.
"Hava karardı, bence de burada kalmalısın." Şaşırmıştı Minho, beklediği cümle bu değildi. "Hem ayrıca Jiwoo sana Jisung'un kıyafetlerinden verebilir, yatağı da zaten fazlasıyla büyük..." Son sözleri kısık bir ses tonuyla, fısıldar şekilde söylediğinde eşi bunu duymuş ve koluna dirseğini geçirmişti. Bay Han, yalan olduğu belli olan bir tavırla kolunu tutarak sızlanmaya başlamıştı, bu durum ise Bayan Han'ın göz devirmesine neden olmuştu.
Jisung'un ailesi son derece neşeli ve anlayışlı insanlardı. Burada bulunduğu ve onlarla sohpet ettiği süre zarfında yabancılık çekmemişti, tam tersi kendisine evindeymiş gibi hissediyorlardı, eski zamanlardaki gibi...
"Hadi bakalım, itiraz istemiyorum!" diyerek kendisini omzundan itip, merdivenden çıkması için zorlayan kadının dediğini yaptı Minho. Kucağındaki beden her hareket edişinde kalbi de aynı orantıda hızlanıyordu, rahatsız edici bir güzelliği vardı bu hissin, hoşuna gitmişti.
Jisung'un odasının girişine geldiklerinde Jiwoo önden giderek kapıyı aralamış, içeri geçmesi için Minho'ya öncelik tanımıştı. Ağır adımlarla yatağa ilerledi Minho, kolları arasındaki bedeni yavaşça kucağından indirdiğinde Jisung gömleğin uç kısmından tutarak gitmesini engellemişti. Gözleri hâlâ kapalıydı, istem dışı yaptığı belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümle yaşamak 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictamamlandı. ➴ yağmurun ıslattığı şu toprak iki ceset barındırıyor, biri yukarıda diğeri aşağıda. üzgün müsün sevgilim? çünkü ben hiç olmadığım kadar üzgünüm. yaşamaktan nefret eden ben iken hayatı elinden alınan sen oldun.