4. Bölüm: Özgüvensizlik

71 18 104
                                    

"Buna inanamıyorum, gerçekten! Bana el salladı, gülümsedi! Mümkün değil!"

"Junghwan, sakin olmalısın. Onunla daha önce de karşılaşmıştın. Keman çaldığını bile söylemiştin."

Junghwan evine sağ salim bir şekilde vardıktan iki gün sonra Jeongwoo ve Haruto'yla toplu görüntülü arama yapıyorlardı. Otogarda yaşadığı olayı anca bugün anlatabilmişti onlara.

"Hiç hatırlamıyorum Jeongwoo." dedi Junghwan iç çekerek. "Gerçekten öyle bir şey olsaydı unutmam mümkün olmazdı."

"Garip, o an bize şimdiki halini anlattığın kadar heyecanlanmamıştın." dedi Haruto. Yatağına uzanmış bir vaziyette, saçları tamamen dağınık ve gözlüğü burnunun ucundayken bile yakışıklıydı.

"Çünkü bizimle beraberdi." dedi Jeongwoo. Saçlarını gözlerine girdiği için lastik tokayla yukarıda toplamıştı ve epey komik görünüyordu. Junghwan bunun bir ekran görüntüsünü almıştı, yurda dönünce ona gösterip dalga geçecekti.

"Hayranı olduğun biriyle arkadaşlarınla beraberken karşılaşman seni daha az heyecanlandırır çünkü bir hata yapacak olursan arkadaşının senin yerine toparlayacağını düşünürsün ama tek başına olunca durum daha farklı oluyor. Tedirgin oluyorsun baya."

"Keşke Hwan, sendeki şans bende de olsa... BLACKPINK'ten Lisa ile tanışıp imzasını almayı her şeyden çok isterdim..." dedi Haruto iç çekerek. "En sevdiğim sanatçı... Mükemmel biri."

Jeongwoo göz devirdi. "Üç sözünden ikisi Lisa, Lisa ve Lisa! Bir gün bu çocuğu alıp BP hayran buluşmasına götüreceğim, o olacak..."

"Lütfen yap." dedi Haruto. "Her şeyden çok isterim."

"Sus, param olsa kendim için yapardım bunu. Jennie noona ne mükemmel bir kadın..."

Bu sefer göz devirme sırası Junghwan'daydı. Eğer Blink değilseniz ve Blink iki kankanız varsa, hayatınızın %60'ı BLACKPINK hakkında konuşmalarını dinlemekle geçerdi. Bir nevi, konuşmaları bitene kadar onlar için hayalet gibi olurdunuz.

On dakika kadar ikisinin bu konu hakkında konuşmalarını dinlemekle geçti Junghwan için. Sonunda sıkıldığını söyleyip onları aramadan çıkmakla tehdit edince normalde döndüler.

"Neyse abicim, senin bu kadar unutkan olman bence çok saçma." dedi Haruto. "Yani, normal değil."

"Bir yerde okumuştum," dedi Jeongwoo. "Unutkan insanlar daha zekidir diye. Çünkü kafalarından gereksiz bilgileri beyin siliyormuş. Mesela annen sana 'Çay getir!' dese sen üç dört saniye sonra bunu unutursun. Çünkü annene çay getirmek sana muazzam bir şey kazandırmıyor. Sadece anlık bir bilgi bu, anlatabildim mi?"

"Anladık, tamam." dedi Haruto. "Jeongwoo, ailen ateist falan mı? Annene çay getirmek sana ne kadar fazla sevap kazandırıyor, haberin var mı?!"

"Abi, onu mu dedim ben?! Çayı getirmenin söylemesi ve sen bu eylemi gerçekleştirdikten sonra bu bilginin hafızandan silinmesinden söz ediyorum. Nerenle dinliyorsun beni?"

"Senden ay farkıyla daha büyüğüm, Woo. Haddini aşma kardeşim."

"Oldu, bir de istersen sana 'hyung' diyeyim?"

"Demelisin bence ama ben merhametli bir insanım. Küçüklerin ismimle hitap etmesini uygun görüyorum daha çok."

Junghwan esnedi. "Çocuklar, uyku vaktim geldi benim. Yatmam gerek... Woo, yorganını üstünden atma! İyi geceler~"

"İyi geceler!"

"İyi geceler, mwahh!"

Junghwan aramadan çıktı ve telefonunu şarja koyup yatmaya hazırlandı. Eve geldiği zaman kapıyı açan annesi baya şaşırmıştı ve en küçük oğlunu sıkıca sarmıştı kollarıyla. Peşinden abisi de gelmiş, akşam da babasına sürpriz yapmışlardı.

Hayalperest | TREASURE | DohwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin