20. Bölüm: Ses Dalgaları

46 17 49
                                    

Junghwan doğru duyup duymadığından emin olmaya çalıştı. Karşısındaki hayran olunası yüze uzun uzun baktı. Gerçek miydi? Doyoung ona aşkını mı ilan etmişti? Artık kendi kendine soru sormaktan yorulmuştu... Keşke bir şeyler açığa çıksaydı artık!

Doyoung onu öptüyse, hem de iki kez, mutlaka bir şeyler hissetmiş olmalıydı. Geçirdikleri bunca zamanı düşünüyordu da... Usta, ondan başka kimseye böyle yakın davranmamış gibiydi. Junghwan onu yıllardır sert, acımasız ve insanlara karşı genelde soğuk biri zannederken birden böyle cana yakın ve iyi yönünü görünce farklı şeyler düşünmesinin normal karşılanmasını bekliyordu.

"Yatsan iyi olur." dedi Doyoung. Elindeki kanlı peçeteyi buruşturup kapının kenarındaki çöp kovasına attı. "Yoruldun bugün."

Junghwan'ın itirazı yoktu. Pek bir şey yapmamış olmasına karşın, yorgun hissediyordu. Bugün tek yaptığı şey, bahçede iki tur atıp ders çalışmaktı. Bir de yeni kemanını denemişti. Tellerinden çıkan ses gayet iyiydi. Safir'i kadar iyiydi hem de.

Junghwan yavaş yavaş odasına doğru yürümeye başladı. Neyse ki bu sefer de yere yığılmadı, yardım almadan yürüyebildiği için halinden memnundu- bir de sevdiği adamı öpmüştü.

Odasına gidince kendini direkt yatağına attı ve Asahi'nin ona hediye ettiği kemanın çantasında bir köşeye koyduğu ses dalgalarının yazılı olduğu notu incelemeye başladı. Arkadaşlarına telefonla konuştuğu sıralarda bu nottan söz edince Haruto ona bunu göz ardı etmemesini söylemişti. Bir mesaj içeriyor olabilir, demişti.

Ama şu an bu gizemli mesajı ve notu düşünmenin sırası değildi. Junghwan kafasını her ne kadar dağıtmaya çalışsa da aklına hep öpüştükleri o an geliyordu. Zihnini başka bir şeye yönelttiğinde de dizinin ortasında araya giren reklamlar gibi bölüyordu düşüncelerini...

"Yeter!" dedi kendi kendine. "Uyumam gerek..."

Yatakta ne kadar dönerse dönsün, kaç şekle girerse girsin asla uyuyamıyordu. Kalbi hâlâ çok hızlı atıyordu. Sakinleşmek için ne yapmalıydı? Ne yapabilirdi?

Derken telefonuna gelen bildirim tüm düşüncelerini dağıttı birden. Asahi bir link atmıştı.

Hamada Asahi🤖

"Link"
Sorgulamadan indir.

Junghwan merak edip linke tıkladı. Ses dalgalarını okuyan bir uygulamaydı. Tam isabet oldu, dedi içinden ve yattığı yerden doğrulup uygulamayı düşünmeden indirdi. Asahi'nin ona verdiği kağıdı yeniden eline alıp uzun uzun baktı. Hangi sese aitti bu dalgalar bakalım?

Kulaklığını takıp kağıdı yorganına serdi ve uygulamayı kurcalamaya başladı. Yani... Biraz karışıktı.

Sonunda nereden okutacağını bulunca kamera açısını ayarladı ve kayda aldı. Kayıt bittiği zaman açıp dinledi.

Kısa bir sessizlik... Birden biri konuştu. "Yaptın mı?"

Junghwan'ın ensesinden tüyler diken diken oldu. Ses o kadar ani ve sert konuşmuştu ki, tırsmıştı bir anda. Dinlemeye devam etti... Narin ve ürkek bir erkek sesi "Yapamadım..." diyordu. Ses tanıdıktı ama kimindi?..

"Ne demek 'Yapamadım'?! Sen sence ne için oradaydın?!"

"Bunu yapamazdım... Yapmam için bir neden söyleyin..."

"O senin rakibin!"

"Yeterli değil."

Kısa bir sessizlik ve bir vuruş, düşüş sesi duyuldu. Junghwan olduğu yerde soluğunu tutmuş, ağzı beş karış açık dinliyordu. Neydi bunlar şimdi?

"Sana senin kendi zikrine hareket edebileceğini kim söyledi?! SANA NE DEDİM BEN?!"

Yine bir vuruş sesi, yine ve yine... Bağıran ses baya sert vuruyordu ve ağlayan çocuk da ufak iniltiler çıkarıyordu arada sadece... Bu ne böyle, dedi Junghwan yüzünde bir dehşet ifadesiyle. Birden sesler kesildi ve araya bir keman sesi girdi... Huzurlu bir parçaydı... Ama iç karartıcıydı aynı zamanda da.

Ses, Doyoung'un Junghwan'a otobüste dinlettiği karamsar parçayla bitiyordu. Keman sesi yavaş yavaş kaybolurken So Junghwan sadece karşısındaki beyaz, temiz duvara baktı. Zihni düşünmeyi bırakmıştı sanki.

Şimşekler ve gök gürültüsü daha net bir şekilde duyulabiliyordu. Örtülü perdelerin arasından sızan sokak ışığı, ahşap zeminin ufak bir kısmını aydınlatıyordu sadece.

Kapının gıcırtısı duyuldu ve içeri biri girdi. Uzun ama sessiz adımlarla yaklaştı, belli bir mesafede durdu. "Junghwan"

Junghwan az önce yaşadığı şokun etkisinden çıkıp yanı başında dikilmiş Doyoung'un kusursuz yüzüne baktı. Aniden yüzü kıpkırmızı kesildi ve yutkundu.

"Yanında yatabilir miyim?"

"Ne?"

"Yanında uyuyabilir miyim?"

Junghwan şaşkınlıkla baktı. Birden... Birden... Nasıl, neden?..

Doyoung cidden garip davranıyordu. Misafiri evine gelmeden önce oldukça normal, neşeli ve mesafeli biriydi. Şu anki halleri ile geçmişteki tavırları karşılaştırılınca... Karakter evrimi değiştirmiş gibiydi. Eskisinden de yakın davranıyordu öğrencisine. Yakından da öte.

Açıkçası böylesine öpüştükten sonra Doyoung'un hiçbir şey olmamış gibi yanına gelip yanında yatmayı istemesi pek de normal karşılanacak bir durum değildi. Yine de... Bu fırsat değerlendirilmeliydi, yani... Sevdiğinine sarılarak uyuyabilme fırsatı.

"Neden ki?" diye sordu Junghwan. Bu soruyu sormak da garibime gitmişti hani. Olan onca şeyden sonra... Doyoung yine normal konuştu. "Şimşekler ürkütücü."

"Dizilerdeki gibi, değil mi?"

"Bunun diziden farkı, gerçek olması."

"Gelebilirsin... Yani... Reddedemem..."

Doyoung sevimli bir şekilde gülümsedi ve yatıp yorganı üstüne çekti. "Uyumalısın, iyileşmek istiyorsan uyku düzenine dikkat etmelisin."

Junghwan kendisine söylenilen yaptı. Kucağındaki tüm eşyaları yerlerine kaldırdı ve Doyoung'un yanına uzandı. Doyoung yorganı onun üzerine örttü güzelce ve yanına sokuldu. "Bu şekilde uyumamızın bir sakıncası var mı?"

"Y... Yok..."

Yine oluyordu... Junghwan giderek hızlanan kalbine söz geçiremiyordu. Bir türlü olmuyordu... Sevdiği bu kadar dibindeyken onun heyecanlandığını fark edip rahatsız olduğunu düşünüp çekilebilirdi ama korktuğu gerçekleşmedi. Doyoung olduğu yerdeydi. Gözlerini kapatmıştı, uyumaya çalışıyordu. Junghwan istemsizce saçlarına dokundu hafifçe. Yumuşacıklardı...

"Junghwan-ah..." dedi Doyoung. Uyumamıştı, gözlerini yavaşça açıp ona baktı. "Saç fantezin var sanırım."

"Şey... Hoş görünüyorlardı..."

Usta güldü. "İstediğin zaman dokunabilirsin tabi, sadece merak ettim... Fırsatını buldukça Asahi'nin de saçlarına dokunuyorsun."

"Saçları hoş... Ama senin kadar değil." bu son dediğini söylediği için, kıpkırmızı kesildi yine... Merak ediyordu, daha ne kadar utanabilirdi-

"Sen de çok hoşsun..." Doyoung biraz daha sokuldu. "Kokun çok hoş..."

Bölüm sonu

Okuduğunuz için teşekkür ederim <3

Çok beklettim sizi, üzgünüm😭
Ama aklıma bir şey gelmiyor, ne yazacağımı bilmiyorum. Konu var, olay var ama nasıl yazıya dökeceğim bilmiyorum :((((

Antiromantic bir insan olmak çok zor...

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın, Teu-byee!!💙💙

Hayalperest | TREASURE | DohwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin