6. Bölüm

9.4K 763 141
                                    

Yılbaşına bir hafta kala Nazlı'nın saçma sapan diyet listesinden gına geldiğinden ötürü, bir süre ondan uzaklaşmak Mert'e iyi gelmişti. Evet üç günde olsa, onun o tuhaf yediği, içtiği şeylere tahammül etmemesi kadar mükemmel başka bir şey düşünemiyordu. Yani üç gündür hayatı kadınsızdı ve bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu anladı. Neden Nazlı'yla birlikte olmuştu? Sahi ne hissediyordu Nazlı'ya? Cevapsız bir ilişkinin tam ortasındaydı. Adlandıramadığı fakat hoşuna gittiği bir ilişki türüydü. On beş seneden sonra alışması zordu ama alışmak için elinden geleni yapıyordu. Gibiydi. Mücadele ediyordu.

Banyo aynasından saçlarına şekil verirken, kendisine uzun uzun baktı. Keşke boşanmadan önce, Gül Oya'dan o yüzüne sürdüğü hıyarlı maskenin tarifini alsaydı. Aslında hala alabilirdi. Sonuçta düşman değillerdi. Kadının en son kendisine alaylı gülücüğü bile olmuştu. Belki karı-kocalığı başaramamışlardı ama arkadaş olabilirlerdi. Saçlarına şekil vermeye son verip, eline diş fırçasını aldı. Yeni diş fırçasını aldı!

Pazar günü Nazlı'nın anlam veremediği davranışından sonra ne diyeceğini bilememişti. Kadın okuduğu tuhaf romandan esinlenerek, diş fırçasıyla dişlerini fırçalamıştı, üstelik daha önceki bir sabahta ağız kokusuyla öpüşmeyi red etmişti ve pazar günü kalkıp, kendisi diş fırçasıyla dişini fırçalayıp, mutluluğunu kedisiyle paylaşırken, yüz felci geçirmediğine şükretmişti.

Nazlı'yla daha önce edinmediği tecrübeleri edinmek Mert'i korkutuyordu. Tuhaf bir sevgi anlayışı vardı. Mesela; sevgilisinin ailesiyle tanışmak isteyen ama evinde misafir etmekten haz duymayan biriydi. Gerçi Mert'in de umurunda değildi hani, Nazlı'yı annesigille tanıştırmak.

Banyodan çıkıp, odasına geldi. Üzerine rahat bir şeyler giyindi ve komodinin üzerinde duran BJK'li saatini taktı. Bugün salak dostunun klibini çekeceklerdi. Koskoca Ateş Ateşdağlı'yı bile bu işe alet etmişlerdi resmen. Gerçi adamla yaptıkları sohbetten sonra kafa adam olduğunu anlamıştı. Espri yeteneğini sevmişti mesela... Hatta bu işe onun espri anlayışını katarak çekeceklerine inanıyordu.

Salona gelirken, bir şarkı mırıldanmaya başladı. Tanıdık, sanki bir ara daha bu şarkıyı yalnızken söylemişti. Neyse hatırlayamadı o günü...

"Biri sen, biri ben İki damla yaş aktı gözlerimden

Olmadı olduramadık ve aşk bitti bizden

Önce sen, sonra ben kaydık yıldız gibi gökyüzünden

Bir türlü tutturamadık ve aşk gitti bizden"

Şarkıyı söyle söyle geldi salona... Arabasının anahtarını ve telefonunu sehpadan aldı ve üzerine montunu geçirdikten sonra dairesinden attı kendisini... Asansör kullanmayı red ederek, merdivenleri ikişer ikişer indi. Apartmandan dışarıya çıktıktan sonra, soğuk havanın etkisi yüzünden yüzünü buruşturup, park ettiği arabasına yöneldi. Kendini arabasına attıktan sonra, motoru çalıştırmak üzere iki kez zorladı gazı. Soğuk havanın lanetine uğramaktan nefret ediyordu. Motor sonunda kendisine acıyarak, çalıştı. Mert'te park ettiği yerden yavaşça çıktı. Arabasını çalıştırırken radyoyu açtı. Şimdi ses sisteminden çıkan, soğuk havaya uygun şarkıyla, yolda yavaşça ilerliyordu.

Caddenin kısa bir an durakladığını görünce, yüzünü askı. Sokak aralarına bakındı, belki de başka yerden çıkabilirdi. Sol tarafına bakınırken, kendisine doğru gelen, siyah kabanlı, kırmızı bereli, eldivenli ve çantalı kadını görünce hafifçe gülümsedi. Kıvırcık saçları kırmızı bereden çıkmış, rüzgarın etkisiyle uçuşuyordu. Kendisini görmediğine adı kadar emindi. Büyük ihtimalle, ilerideki durağa gidiyordu.

Kadın arabaya yaklaşınca Mert yan koltuğundaki camı açtı ve kornaya bastı. Kadının korktuğunu görünce gülümsemesi daha genişledi. Kadın arabanın yanında durunca, camdan içeriye baktı.

AŞK MEŞK VE SAÇMA SAPANLIKLARI (#2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin