27. Bölüm

11.8K 870 245
                                    

Katılması gereken çok pembeli bir parti varken, yaptığı tek şey; nişanlısıyla telefonda ilk kavgalarını icra etmekti. Şu meşhur takıntılı halleri yavaştan gün yüzüne çıkarken, nişanlısı da bu takıntılı hallerinden nasibini alsın istiyordu. Gerçi nişanlısı bir melek kadar sakin olunca onunla kavga etmek pek de güzel olmuyordu ne var ki takıldığı konu çok önemli olduğundan, kavga eden tek taraf kendisi de olsa kafasına taktığı sorunu çözecekti.

Bir haftadır kendi aramadıkça, mesaj atmadıkça Mazhar Bey'den bir tepki gelmiyordu. Sözde birbirlerini daha yakından tanımak için düğünü ileri bir tarihe atmışlardı. Yakınlıkları uzak mesafe yolculuklarını hiç aratmayacak kadar sarsıntılı geçtiğine kanaat getirmeye başladı Gül Oya. Otuz beş yaşında da olsa, on beş yaşındaki ergen kıza sevgilisi tarafından gösterilen ilgiden istiyordu. Tabii istediği ilgi kendi jenerasyonuna yönelik ilgilerdendi. Yoksa şimdiki gençlerin aşk hayatı pek takdiri şayan değildi. Erkeklerin Grey, kadınların Ana olduğu bir dönemi kesinlikle beğenmiyordu.

Aşkı masum yaşama hobisi olduğunu herkes bilirdi. Zaten zamanında bu hobisini fazla değerlendirdiği için de dangalak Mert'in korkulu rüyası olmuştu. Öpüşmekten öteye gidemeyeceklerini kesin dille ona söylediğindeki o hallerinin yerini artık olgun bir Gül Oya almış ve şimdiki nişanlısının korkulu rüyası değil de terletecek türden rüyalarının sahibi olmasını istiyordu.

Ne var ki Mazhar o kadar tempolu yoğun çalışıyordu ki tüm bunların olabilmesi bir mucizeydi. Adamı çapkınlıktan soyutlamaya çalışırken, onun ilgisini yönlendireceği şeyin iş olması çok fenaydı. Çapkınlık turu atmak yerine yeni üretim turları atıp, hem yeni sevgili hem de yeni nişanlısı yakında olacak yeni eşi olarak kendisine göstermesi gereken ilgi dolu anlar vardı. O tüm bunları yapmak yerine çalıştıkça çalışan, emekli babalardan oluyordu.

Şimdi bu konu üzerinde kavga çıkartırken Gül Oya, karşı tarafın o tatlı sesle söylediği sakinleştirici cümlelerinin altında ezilmekten de alıkoyamıyordu kendini. Mert'le kavga ederken ne güzel birbirlerini yiyorlardı. En azından o tatlı dilini yılanı deliğinden çıkartmak için kullanıyordu. İçlerini boşalttıkları ve rahatladıkları için; kendilerini bir sonraki aşamaya daha kolay atıyorlardı. Yine de bu Mert'in süper bir adam olduğunun kanıtı değildi işte. Aslında olması gereken hareketi Mazhar yaparken, aklı ne demeye Mert'e kayıyordu ki şimdi?

"Gül Oya canım neden uzatıyorsun konuyu? Açıklıyorum yokuşa sürüyorsun konuyu."

Bu ses tonundaki şeftali tatlılığının suyunu çıkartıp içmek istiyordu Gül Oya. Acaba bunu yapabilir miydi? Kokusu yetmezmiş gibi bir ses tonuna değmişti.

"Uzatmıyorum sadece son zamanlar çok fazla işince gücünde bir adam oldun. Buna anlam veremiyorum?"

"Gözüm dışarıda kadınlarda olunca anlam verecek misin?"

"Ne alakası var?"

"Ya her kadının hayalindeki adamı sana sunuyorum sen kalkmış bana, neden işince gücündesin anlamıyorum, diyorsun. Tuhaf geliyor kulağa..." derken sesinden son derece eğlendiği anlaşılıyordu Mazhar'ın.

Gül Oya da bunu fark ettiği için "Pekala, sen işine bakmaya devam et! Ben de kendime işime bakmaya devam edeyim. Düğün günü gelince görüşürüz, hoşça kal." deyip onun konuşmasına izin vermeden telefonunu suratına kapattı.

Odasına sinirle yürürken, bu tartışmanın üzerine bir de gün boyu Mert'in laf dokundurmalarını geçemeyecekti ne var ki oğlu için katlanmak zorundaydı. Aslında Yiğit bu kokoş arkadaşını pek sevmemesine rağmen, sırf Beliz istiyor diye gitmeyi çok istemeye başlamıştı. Dün aldığı karneden sonra da bu partiyi kesinlikle hak ettiğini düşünüyordu Gül Oya. Çünkü oğlunun okuluna olan düşmanlığına rağmen derslerinin geneli pekiyiydi. Yiğit büyük bir gururla karnesini sallayarak geçirdiği saatlerin hepsini Mert'in genlerine borçluydu. Onun geni sayesinde çocuk da kolaylıkla artist olma yolunda ilerliyordu. Neyse ki bu egoya doğru gitmiyordu da Gül Oya onu yönlendirme içine girmiyordu.

AŞK MEŞK VE SAÇMA SAPANLIKLARI (#2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin